Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Çetin, Antalya ekonomisinin pandemi hasarından sonra bu yıl beklenenden daha iyi toparlandığını söyledi. Davut Çetin, “Turizmde 9 milyona yakın bir ziyaretçi sayısıyla 2019 yılının %60 düzeyine eriştik. Ağustos ayı konaklamasında 2019 yılının %90’ı düzeyine geldik. Elbette fiyat ve gelir bakımından halen gerideyiz, ama yine de bunu da olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. İnşallah Covidin omikron varyantı büyük bir kayıp yaşatmazsa 2022 yılında dünya turizminin 2019’u aşacağı bekleniyor. Covid’de dördüncü dalga atlatılırsa gelecek yıl çok daha iyi bir performansa imza atacağımıza inanıyorum” dedi.

Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Kasım Ayı Olağan Meclis Toplantısı yapıldı. Meclis Başkan Vekili Hatice Öz’ün başkanlığında gerçekleşen toplantının açılışında bir konuşma yapan ATSO Yönetim Kurulu Başkanı Davut Çetin, Oda çalışmalarının yanı sıra, kent ve ülke gündemine yönelik değerlendirmelerde bulundu.

Tüm dünyada Covid 19’un Omikron varyantının ciddi risk doğurmaya başladığını belirten Davut Çetin, “Avrupa’da dördüncü dalgaya karşı yeni önlemler almaya, çocuklara aşı yapmaya başladılar.  Yurtdışından gelenlere PCR ve karantina uygulaması yayılıyor. Günde 200 insan kaybediyoruz, buna alışmamalı, disiplinli olmalıyız. İnşallah daha beter bir durumla karşılaşmayız ve yeniden kapanmak zorunda kalmayız” ifadesini kullandı.

SON 3 HAFTADA NE DEĞERLENDİRME NE DE BEKLENTİ KALDI

Başkan Davut Çetin’in konuşması şöyle;

“Bu mecliste 2021 yılı değerlendirmesi ve 2022 beklentilerimizi konuşmayı planlamıştık. Bugün açıklanan yüksek büyüme hızını, bu yıl turist sayısında 9 milyona yaklaştığımızı konuşacaktık. Ama son 3 haftada ne değerlendirme ne de beklenti kaldı. Doların bir günde %18 arttığını gördük. Bir ayda %28 civarında bir artış oldu, yıllık artış %60’a yaklaştı. Bu tür döviz krizlerini 1994 krizinde, 2001 yılında, 2018’de de yaşamıştık. Fakat bu olay hepsinden farklı oldu.

1994’te, 2001’de ekonomi krizdeydi, yabancı sermaye kaçmıştı. 2018’de ABD ile siyasi kriz yaşadık, rahip Brunson olayı oldu, ayrıca döviz sıkıntımız vardı. Bu kez ortada bir neden yoktu. İhracatımız artıyordu, cari açık azalıyordu.  Turizm geliri nedeniyle dövizde rahatlama olmuştu. Borsaya yabancı sermaye girişi başlamıştı. Bu ortamda biz enflasyona karşı maliyetleri düşürücü önlemler beklerken faiz indirimleri başladı. Merkez Bankası önce güven sağlamalıdır, faizi daha yavaş düşürmelidir dedik, anlatamadık.

Halk enflasyonun daha fazla artacağını görünce döviz almaya başladı. Şu anda düşük faiz politikasıyla yüksek enflasyon politikası birbirine karışmış durumda. Geçen ay enflasyon %19 olarak açıklandı, ama yeniden değerleme oranı %36 oldu. Enflasyon %30, faiz oranı %15 olursa, parası olan döviz ve altına yatırır, kur artmaya devam eder. Ekonomi 1994’ten 2001’den daha güçlü olmasına rağmen faiz tartışmasıyla sarsıntıyı yarattık ve döviz-enflasyon sarmalı oluştu.

Sonuç olarak bu dalgalanma nedeniyle piyasa etkilendi. Tüketici güven endeksi 2004’ten bu yana en düşük düzeye indi. Yüksek fiyat artışları halkın alım gücünü düşürmüş, güvenini azaltmıştır. Şimdi tüketici güveninde azalmanın piyasada alım satıma etkisini de göreceğiz.

VADELİ SATIŞLAR DURDU, VADE FARKLARI KATLANDI

Üretim tarafında ise zaten tedarik sorunu vardı, dövizdeki bu dalgalanmada fiyatlama yapılamadığı için ödemeler durdu, mal sevkiyatı durdu. Vadeli satışlar durduruldu ve vade farkları katlandı. Şeker, un, demir, gübre, cam, pwc, sunta gibi birçok üründe halen sıkıntı yaşanıyor. Fiyat artışı beklendiği için siparişler yerine getirilemiyor. Satılan ürünün kaç liradan yerine konulacağı belli değil.

Dolayısıyla ekonomide faiz yükünü azaltalım derken döviz ve enflasyon yükünü daha fazla artırmış olduk. Faizin düşmesini elbette isteriz, ama iş dünyası için girdi maliyetleri şu anda faizden daha önemli bir sorun haline geldi. Ayrıca enflasyon yüksekken Merkez Bankası faiz indirse de piyasa faizleri aynı ölçüde inmiyor. Hazine borçlanma faizi halen %20 civarında.    

Bu dalgalanma nedeniyle önümüzdeki aylar ve gelecek yıl iyice belirsiz hale geldi. Şu anda enflasyon ve döviz nereye gidecek bilmiyoruz. Kur artışı piyasada talebi düşürmektedir, önümüzdeki yılın büyüme hedefi de belirsizleşmiştir.

Hükümet programında açıklanan hedef ve tahminler güncelliğini kaybetmiştir. Çünkü geçen ay bütçe ve yıllık program hazırlanırken bu politika değişikliği öngörülmemiştir. Belirsizliğin azalması için Merkez Bankasının ve Hükümetin ortaya yeni bir program ve hedefler koyarak bunu açıklaması gerekiyor.

EKONOMİYİ SİYASİ BİR KONU OLMAKTAN ÇIKARMALIYIZ

Biz Ticaret ve Sanayi Odası olarak üyemize karşı sorumluluğu olan insanlarız. Biz iş insanıyız, derdimiz işimizdir, istihdamdır. Aynı zamanda çalışanlarımıza karşı da sorumluluk duyuyoruz. Bu sarsıntıda dövizi olan kazandı, işini TL ile yapan kaybetti. Birçok arkadaşımız ücretleri ödemenin, kredisini ödemenin, işini devam ettirmenin derdinde. Üyemiz, Hükümet gibi bizi de sorumlu tutuyor. “Piyasa durdu, mal yok, çıkın söyleyin” diye sürekli talepler geliyor.

Durumu ve gördüğümüzü söyleyeceğiz ki Hükümet ona göre önlem alsın. Ekonomi teknik bir konudur, kuralları bellidir, ekonomiyi siyasi bir konu olmaktan çıkarmalıyız. Ben yıllardır siyasi uzlaşma olmadıkça yapısal sorunların çözülemeyeceğini söylüyorum. Aslında ne çekiyorsak bundan dolayı çekiyoruz. Geniş bir uzlaşma olmadıkça, ancak popülizm olur, bir yılı kurtarsak diğer yılı kaybederiz.  

Bildiğiniz gibi, asgari ücretin %30-40 artması gündemde. Bu enflasyon karşısında asgari ücret kesinlikle artmalıdır. Peki 6 aylık, 1 yıllık iş bağlantısı yapmış, fiyat vermiş bir şirket, bu ücret ve maliyet artışına dayanabilir mi? Dayanamaz.

ASGARİ ÜCRET ARTMALI AMA İŞLETMELERİN VERGİ YÜKÜ AZALTILMALI

Bu nedenle asgari ücret, hatta bütün ücretler artmalıdır, ama işletmelerin vergi yükü de azaltılmalıdır. Aksi halde KOBİ’lerin bir kısmı bunun altından kalkamaz ve işten çıkarmalar olur, kayıt dışılık artar. Dolayısıyla ücretler üzerindeki gelir vergisi ve prim yükleri mutlaka azaltılmalıdır.

Hükümetin ücret üzerindeki işveren yükünü azaltacağını ve yükü paylaşacağını düşünüyorum. Bunun da tatmin edici bir düzeyde olmasını ümit ediyorum. Burada asıl mesele bir enflasyon ve döviz artışı kısır döngüsüne girmiş olmamızdır.   Enflasyon canavarı bir kez büyüdü mü ekonomide adalet, verimlilik, refah bırakmaz, orta direği yıkar, ekonomide kutuplaşma yaratır. Yüksek enflasyon kısa bir dönem bazı sektörlerde canlılık yaratır, ama sonra bunun bedeli faiziyle ödenir. Dolayısıyla orta sınıfları eriten bir enflasyon vergisi politikasından kaçınılmalı, gelir dağılımında bozulmaya dikkat edilmelidir. Çünkü toplumda orta direk zayıfladığında sosyal gelişme durur ve işletmelerde de orta direk zayıflar.

Bu dönem KOBİ’ler için de zor bir dönemdir. Herkes maliyet ve finansman hesabını yüksek enflasyonu dikkate alarak yapmalıdır. Bu yüksek enflasyonda finansman gücü olan işletmeler daha avantajlı olacaklardır. Daha önce uzun vadelerle çalışmaya alışmış işletmeler çok zorlanacaktır. Alacak tahsilatı da zorlaşacaktır. Umarım ki koşullar çabuk iyileşir, yeni önlemler devreye girer ve bu dönem daha fazla zorlanmadan atlatılır. Dünyada pandemi darlıklarının yıl ortasında sona ermesini bekleyenler var. İnşallah böyle olur, tedarik ve enflasyon sorunu hafifler.

Bugün üçüncü çeyrek büyüme rakamları açıklandı. Toplamda %7,4 yıllık büyüme var, bu büyüme baz etkisinden, ihracattan ve turizmden geliyor. Fakat tarımda %5,9, inşaat sektöründe %6,7 küçülme görüyoruz. Tarımda küçülme kuraklık ve yapısal faktörlerden kaynaklanıyor. İnşaatta yapı ruhsatları artışına rağmen girdi maliyetlerinde artış büyümeyi önlemiş görünüyor.  Ancak bundan sonra baz etkisi ortadan kalkacak, dolayısıyla yüksek büyümenin sürmesi zor. Bundan sonra %4-5 gibi bir büyüme için döviz-enflasyon sarmalının bitmesi ve kredi desteği gerekir. 

BİRÇOK ÜRÜNDE TEDARİK SIKINTISI VE MALİYET SORUNU VAR

Son dönemde birçok üründe tedarik sıkıntısı ve maliyet sorunu var, ama gıda tedarikine ve gıda enflasyonuna özellikle dikkat edilmesi gerekiyor. Tarım ve gıdada, özellikle hububat ve bakliyatta artık üretimimiz yetmiyor. Buğday üretimimiz 30 yıldır artmıyor, oysa 30 yıl önce nüfusumuz 53 milyondu, şimdi 83 milyon. İlave olarak 4-5 milyon göçmenimiz var, turizm arttı, gıda ihracatımız arttı. Buna rağmen tahıl üretimi artmadı. Bu yıl buğday, arpa, çavdar, nohut, mercimek üretiminde kuraklık nedeniyle önemli kayıplar var. Geçen yıl 10 milyon tona yakın buğday ithal ettik, bu yıl kaç milyon ton olacak henüz belli değil. Hem ithalat hem fiyatlar çok arttı. Bu yıl ayrıca gübre fiyatları nedeniyle gübre kullanımı azalacak.  Bu üretim düşüşü, yeni politikalara ve yeni destek modellerine ihtiyaç olduğunun kanıtıdır.

Ayrıca son günlerde kur ve fiyat artışlarıyla un gibi temel girdilerde tedarik iyice zorlaştı. Ekmek ve şeker fiyatları güncellenmediği zaman piyasada sıkıntı artıyor.  Hükümetin gıda tedariki konusunda piyasayı rahatlatması ve halkı aydınlatması gerekiyor. Çünkü fiyatlar artacak diye bir tarafta satış azalır, diğer tarafta halk 1 kilo yerine 2-3 kilo almaya başlarsa sorunlar artar. İnşallah gıda konusunda tedarik ve enflasyonda çok büyük sıkıntılar yaşanmaz. Biz Antalya olarak örtü altı üretime yoğunlaştığımız için tarımda diğer sorunları çok konuşmuyoruz. Oysa bizim de 600 bin ton tahıl, saman ve yem üretimimiz var. Komitelerimiz bu alanda ne olup bittiğiyle ilgilenmelidir.

ANTALYA BEKLEDİĞİMİZDEN DAHA İYİ TOPARLANDI

Antalya pandemi hasarından sonra bu yıl beklediğimizden daha iyi toparlandı. Turizmde 9 milyona yakın bir ziyaretçi sayısıyla 2019 yılının %60 düzeyine eriştik. Ağustos ayı konaklamasında 2019 yılının %90’ı düzeyine geldik. Türkiye, Hırvatistan, Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan’dan sonra Avrupa’da en iyi performansı gösteren ülkeler arasında. Biz Rusya pazarında ilerledik, Hırvatistan gibi ülkeler Almanya ve İngiltere pazarında daha iyi sonuç elde ettiler.

Biz Antalya olarak Türkiye performansının da biraz üzerine çıktık. Elbette fiyat ve gelir bakımından halen gerideyiz, ama yine de bunu da olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. İnşallah Covidin omikron varyantı büyük bir kayıp yaşatmazsa 2022 yılında dünya turizminin 2019’u aşacağı bekleniyor.  Covid’de dördüncü dalga atlatılırsa gelecek yıl çok daha iyi bir performansa imza atacağımıza inanıyorum.

2022 yılı turizm sezonu için Valilikte toplantı yapıldı ve çeşitli önlemler görüşüldü. Bu hususta Hükümetin de Covid önlemlerini turizmi dikkate alarak planlamasında fayda var. Önlem alacaksak şimdi, yani kış aylarında almalı ve sezon öncesinde vaka sayısını düşürmüş olmalıyız. Ayrıca sonradan sert kapanma kararlarına ihtiyaç bırakmamalıyız.

Turizm dışında bildiğiniz gibi ihracat performansımız da iyi gidiyor. Meyve ve sebze ihracatında Rusya ve Avrupa pazarlarında bazen analizlere bağlı sorun yaşıyoruz. Bu sorunların da tekrarlanmamasını, gerekli girişimlerin yapılacağını temenni ediyorum.

ANTALYA, TURİZMDEKİ ÇIKIŞLA TÜRKİYE ORTALAMASININ ÇOK ÜZERİNDE BÜYÜDÜ

Yine bir başka olumlu gelişme konut satışlarının fiyat artışlarına rağmen beklenenden daha iyi olmasıdır. Konut fiyatları iki yılda %90’a yakın yükseldi, buna rağmen 9 ayda 41 bin konut satıldı. Normalde yıllık satışımız 60 bin civarı, bu yıl yine 60 bine yaklaşırız. Yabancı satışı %20’ye yakın. İnşaat sektöründe de canlanma olduğunu görüyoruz. Yapı ruhsatları 9 aylık dönemde geçen yıla göre%70 oranında arttı. Son dönemdeki maliyet artışlarının sektörde canlanmaya engel olmamasını diliyorum. Konut kredisi faizleri düşse de bu maliyetlerle konut almak çok zor hale gelmiştir. Bunun için maliyetleri düşürecek vergi indirimlerine de ihtiyaç olduğu açıktır.

Antalya ekonomisinin yıllık bilançosunu çıkarmak için henüz erken, ancak şimdiden şunu söyleyeyim. Bugün ekonomik büyüme %7,4 olarak açıklandı. Yıllık büyüme %10’a yakın bekleniyor. Antalya ekonomisi turizmdeki çıkışla Türkiye ortalamasının çok üzerinde büyüdü. Yine de turizmde 2019’un %40 altında olduğumuzu unutmayalım, turizm ve bağlı sektörler için pandemi henüz bitmemiştir. Bunu da zaten üyelerimizde görüyoruz. Turizmde 2019’un %60’ını yakaladık dediğimizde de %80’e çıkan işletmeler de vardır, %30’da kalan işletmeler de olduğunu unutmayalım. Dolayısıyla sektör, bölge ve işletme bazında durum farklıdır.  

KOMİTELERİN ŞİKAYETLERİNDE BİRİNCİ KONU GİRDİ MALİYETLERİNDEKİ ARTIŞ

Bu ay komite toplantıları döviz afetinden önce yapıldı, buna rağmen komitelerimizin şikayetlerinde birinci konu girdi maliyetleri artışı oldu. Bunun dışında süs bitkileri ve gıda sektörünün KDV indirimi talepleri var. Reklamcılık sektörünün kayıt dışı iş yapanlarla ilgili şikayeti var. Perakende sektörlerimiz kira stopajında yeniden indirim istiyorlar. Kuyum sektörümüzün POS komisyonlarının yüksekliği sorunu devam ediyor. Dayanıklı tüketim malları sektörümüz dijital pazar yerlerinin sürekli indirim kampanyalarının yanıltıcı olduğunu ve haksız rekabet yarattığını söylüyor. Biraz önce söylediğim gibi un, şeker başta olmak üzere fiyat artışları ve mal sıkıntısı da en önemli sorunlar arasında. Komitelerimizin raporlarını hem ilgili yerlere iletiyoruz hem de basın bülteni yaparak kamuoyu ile paylaşıyoruz. Fakat ortalık toz duman, artık normal bir dönemde değiliz.

Biz sektörel sorunlarla uğraşırken bir yandan da başka konular önümüze geliyor. Bir bakıyoruz, tarım bölgesine kömür madeni ruhsatı veriliyor, bir bakıyoruz bir imar planı değişikliği gündeme geliyor. Bu arada Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir torba kanun teklifi geldi. Bu teklifte elektrikte TRT payının kaldırılması konusu var, bunun için teşekkür ediyoruz, talep ettiğimiz bir konuydu. Mesleki eğitim, çırak ve kalfa ücretleri düzenlemesi de iyi bir gelişme. Bunlar da dile getirdiğimiz konulardı, teşekkür ediyorum.

ANTALYA LİMANI’NIN ÖZELLEŞTİRİLMESİ

Bir madde ise özelleştirilmiş bazı deniz limanlarının sözleşme sürelerinin ihalesiz bir şekilde uzatılması imkanını getiriyor. Bu konu Antalya’yı da ilgilendiriyor. Bildiğiniz gibi, Liman işletmesini Katar’lı bir şirket 140 milyon dolara devralmıştı ve 2028 yılına kadar işletecekti. Şimdi bu kanun geçerse iki bağımsız denetim şirketi 49 yıl için bir değer biçecek ve şirket bunu öderse işletme süresi uzamış olacak.  

Ben geçen yılın Ekim meclisinde limanın kamu-özel sektör ortaklığıyla işletilmesi gerektiğini söyledim. Çünkü sadece özel işletme olursa özel tekel oluyor, kamu yararı korunamıyor. Bunu bir yıl önce söyledim, ama pandemi gündemi ve 7 yıl için 140 milyon dolar rakamı çıkınca bir şey yapılmadı. Şimdi önümüze böyle bir süre uzatma işlemi geldi. Bu süre uzatımı doğru değildir. Doğru olan 2028’de ihale yapılmasıdır. O zaman koşullar değişmiş olur, yeni koşullara göre ihale yapılır. Bu madde böyle geçerse Anayasa Mahkemesine götürüleceğini düşünüyorum.  

İNOVASYON, DİJİTALLEŞME HER ZAMAN ÖNCELİĞİMİZ OLMAK ZORUNDA

Growtech fuarında Inovasyon yarışması yaptık. Biz 2016’da inovasyon ödülleri çalışmasına başladığımızda Antalya’da ar-ge merkezi yoktu, şimdi 18 merkez var ve bunun 10’u doğrudan tarım ve gıdayla ilgili. Dış İlişkiler birimimiz de çevreci dönüşüme yönelik bir proje fikri yarışması düzenledi. Bu yarışmada da evsel atıkların yerinde ayrıştırılması, il atık verilerinin dijital ortamda izlenmesi, çevre bilincini geliştirecek eğitim programı gibi projeler ortaya çıktı.

Piyasada şartlar ne olursa olsun, inovasyon, dijitalleşme konuları her zaman önceliğimiz olmak zorundadır.

E-TİCARET %80 CİVARINDA ARTIŞ GÖSTERDİ

2018 yılında Antalya 4.0 projesinde ticaret 4.0, turizm 4.0 dediğimizde birçok kişi bunlar erken diyordu. Oysa şimdi turizmde ve ticarette yapay zekâ günlük bir iş haline geldi. Bu yıl perakende ticaret cirosu %38 artarken e-ticaret %80 civarında artış gösterdi. Biz yıllardır e-ticaret ve dijitalleşme konusunda çok sayıda eğitim, konferans düzenledik. Danışmanlık hizmeti verdik ve Antalya’da e-ticaretin gelişmesine önemli katkı sağladık.   

E-Ticaret yapan işletme sayımız 2019’da 2.400 oldu, geçen yıl 9.400’e çıktı, şimdi 11 bindeyiz.  Şu anda beşinci şehiriz, nüfus ve ekonomik büyüklüğe göre aslında daha öndeyiz.

Son dönemde e-ticaret ve kargo şirketlerinin komisyon ve fiyatları şikâyet konusu olmaktadır. Kendisi e-ticaret yapan üyelerimizin lojistik maliyetleri yüksek. Bu nedenle kent olarak maliyetleri düşürecek akıllı lojistik merkezi yapmalıyız. Kendi dağıtım sistemimizi kurmalıyız.

Ticaret 4.0’da Antalya’da akıllı lojistik merkezi kurmamız gerektiğini de söylemiştik. Bu konuda çalışıyoruz, arazi bulsak biz yapacağız.

ANTALYA HER ZAMAN CANLI BİR ŞEHİR OLMALIDIR

Antalya’da turizm sezonunun bitmesiyle canlılık azalıyor. Festivallerin Ekim’de yapılması nedeniyle bir kış durgunluğu başlıyor. Oysa Antalya her zaman canlı bir şehir olmalıdır. Turizm sezonu hiç bitmemelidir.  Antalya yılbaşı gibi zamanlarda etkinlikleriyle yerli ve yabancı turist çekmeye devam etmelidir. Pandemi de ekonomik sıkıntılar da geçecektir. Antalya ekonomisi gelecek yıl kayıplarını telafi edip, yeni rekorlara uzanacaktır.”