Başkan Bahar, “Bataklıktan kurutulmuş zeminlere şehirler kurulması ve binaların dayanıksız bir şekilde inşa edilmesi gerçek bir suçtur, sorumlular hesap vermelidir” dedi.

Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Ali Bahar, Kahramanmaraş merkezli depreme ilişkin yardımların koordinasyonu, afet bölgesinden bölgemize gelen misafirler ve yakın geleceğin planlanmasına ilişkin ATSO Şubat Ayı Olağan Meclis Toplantısı’nda konuştu. Şehirlerin uzun vadeli, değiştirilemez 50 yıllık imar planları olması gerektiğinin altını çizen Başkan Bahar, “Bütün dünya basını, Türkiye’de depremin neden bu kadar ölümcül olduğunu sormakta ve Türkiye’de inşaat için gerekli kurallara uyulmadığını yazmakta ve söylemektedir. Bunun ülkemiz adına büyük bir utanç kaynağı olduğunu düşünüyorum” diye konuştu. Bataklıktan kurutulmuş zeminlere şehirler kurulmasının ve dayanıksız bir şekilde inşa edilmesinin gerçek bir suç olduğuna işaret eden ATSO Başkanı Ali Bahar, “Baştan sona tüm sorumluların hesap vermesi, bir daha bu suçun işlenmemesi anlamında en önemli caydırıcı sebep olacaktır” dedi.

İMAR PLANLARI ANAYASA GİBİ KORUNMALI

İmar planlamasının uzağı gören bir zihniyetle gerçekleştirilmesinin altını çizen Başkan Bahar, “Bu planlar tüm paydaşlarla, ortak akılla, uzağı görebilen bir zihniyetle yapılmalıdır. Belediyeler bu imar planlarını anayasa gibi korumalıdır. Bu gerçekleştirilebilirse ne çürük zeminde çürük bina, ne imar rantı ne de böyle büyük yıkımlarla karşılaşmayız. Ancak bunun için, alan, bilim, nitelikli insan gücü gibi birçok şeye sahipken, ne yazık ki anlayış, kararlılık ve birlikte çalışma kültürüne sahip değiliz” diye konuştu. İmar kurallarının dışında bina yapılamayacağını kaydeden Başkan Bahar, sözlerini şöyle sürdürdü; “Hiçbir yüklenici, yetkili kişi ve kurumların bilgisi olmadan imar kurallarının dışında bir bina yapamamalıdır. Yerleşimin kentsel donatı alanları, kat izinleri, zemin etüdü gibi birçok teknik konuda belediyelere çok büyük iş düşmektedir. İmar ve deprem yönetmeliklerine bağlı olarak, yapılması gereken binalarımız hukuki ve teknik olarak uygulamaya ne kadar bağlı kaldı, bunların sorulması ve sorgulanması gerekmektedir. Türkiye’deki meslek odalarımıza daha etkin roller verilmeli, görüşleri önemsenmeli ve denetleyici rolleri kanunla sabitlenmelidir.”

ŞEHRİMİZDE NORMALE DÖNMELİYİZ

Bölgeye yardımları sürdürürken aynı zamanda da Antalya’ya gelen ailelerin ihtiyaçlarına ilişkin çalışmalarını sürdürdüklerini belirten Başkan Bahar, “Antalya’da otellerde, yurtlarda 150 bin civarında misafir bulunduğunu düşünüyoruz. Otellerimiz fedakârca ellerini taşın altına koyarak barınma dışında giyim ve yemek ihtiyacını da ücretsiz karşılamışlardır. Buradan başta TÜROFED ve AKTOB olmak üzere tüm konaklama derneklerimize ve çalışanlarına teşekkürlerimizi sunuyoruz” dedi. Mart ayından itibaren turizm sezonuna hazırlıkların yapılacağını dile getiren Başkan Bahar, “Ancak, özellikle küçük oteller bu yükü uzun süreli karşılayamazlar. Bu nedenle geçici ağırlanan misafirlerimize daha uzun vadeli çözümler sunulması da büyük önem taşımaktadır. Şehrimizde özellikle normale dönmemiz, afet bölgesine yapılacak yatırımların ve maliyetinin karşılanması anlamında, çok önemli bir turizm girdisi sağlayacaktır. Zira turizm gelirleri ülkemizin en büyük katma değerlerinden bir tanesidir” diye konuştu.

ANTALYA’YA BÜYÜTEÇLE BAKILMALI

Barınma sorununun önümüzdeki süreçte en önemli problemlerden biri olduğunu dile getiren Başkan Bahar, sözlerini şöyle sürdürdü; “Antalya’daki göçe büyüteçle bakılmalı, bu konudaki adımlar hızla atılmalıdır. 400-500 bin ev en az 1,5- 2 milyon kişinin barınması demektir. Bölgenin boşalması düşünülemez, barınma ve yaşama koşullarını hızla sağlamamız zorunludur. Özellikle Antakya ve Adıyaman büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmış durumdadır. Antakya’nın ve diğer il ve ilçelerimizin, hızla yeniden kurulması, ayağa kaldırılması, hayatın deprem öncesinden daha güçlü bir şekilde sürdürülmesi, Cumhuriyetimizin 100. yılında hepimizin görevi, sorumluluğu ve onurudur.”

Başkan Ali Bahar’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle;

“Kahramanmaraş merkezli depremde hayatlarını kaybeden canlarımız için, bir kez daha Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, yakınlarını kaybeden herkese ve milletimize baş sağlığı dileklerimizi sunuyorum.

Korkunç bir kayıpla karşı karşıyayız. 41 bin kişinin depremde hayatını kaybettiği açıklandı, ancak bu kayıplarımızın hangi düzeye ulaşacağını henüz bilmiyoruz.

On binlerce insanımızı kaybetmek henüz idrak etmekte zorlandığımız çok büyük bir acıdır. Bölgeyi ziyarete gittiğimizde afetten etkilenen vatandaşlarımızla bir araya geldik, neredeyse herkesten ‘yaşadığıma sevinemiyorum’ cümlesini duyduk ve inanın bu cümle hepimizin duygularına tercüman oldu. Şu 18 günde deprem bölgesinde enkaz altında insanlar varken, dışarıda soğukta insanlar yerde yatarken, inanın biz burada yattığımız yerden, yediğimiz yemekten, giydiğimiz kıyafetten utanır olduk.

Kuşkusuz 10 ili, hatta 13 ili, onlarca ilçeyi, yüzlerce köyü etkileyen büyük bir yıkım söz konusudur. İlk aşamada yedi bine yakın bina yıkılmıştır. Geçen hafta itibariyle 330 bin dairenin ağır hasarlı, 100 bine yakın dairenin orta, 750 bin dairenin hafif hasarlı olduğu belirlenmiştir. Bu, 1 milyondan fazla evin hasar aldığı, milyonlarca insanın evsiz kaldığı anlamına gelmektedir. İlaveten dün yaşanan iki deprem bu sayıları maalesef çok daha yukarılara taşımış görünüyor. Bölgeden yüzbinlerce insan, Türkiye’nin her yerine göç etti, şehirler ve ilçelerin bir kısmı maalesef boşaldı ve hayalet kentlere dönüştüler.

Geçmiş tecrübeler gösteriyor ki bu ölçekte büyük depremler yaşandığında,  afet yaşanan şehirler yüzde 25-30’a yakın göç veriyor. Maalesef bu afet diğerlerinden çok daha büyük ölçekte olması nedeniyle, verilecek göçün kapsamı gerçekten ülkemiz için ürkütücü görünmektedir.

İlk haftanın içerisinde, TOBB başkanımızın heyetiyle bölgeye gittik, il ve ilçelerin durumunu yerinde gördük. Tüm AFAD koordinasyon merkezlerini yerinde ziyaret ettik. Koordinasyondaki İç İşleri Bakanımız Süleyman Soylu, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanımız Murat Kurum, Milli Savunma Bakanımız Hulusi Akar ve valilerimizle, belediye başkanlarımızla, oda başkanlarımızla görüşmeler yaptık ve olayları yerinde tartıştık. Depremi yaşamak, insanların yakınlarını kaybettiğini yüzlerinde, gözlerinde görmek, inanın gerçek bir şok. Aslında afeti yaşayan insanların gösterdikleri tepki de şu anda sadece bir şok. Bu psikoloji daha travmaya, depresyona ve çöküntüye dönüşecek. İnanın bunun gerçekleşeceğini görmek ayrı bir üzüntü kaynağı oldu. İlaveten bu demektir ki sadece yiyecek, giyecek ve barınmayla değil, psikoloji ve ruh hali ile de bölgemizle önemli bir yardımlaşmaya ihtiyaç duyacağız. Afet olduğu andan itibaren, bir yandan yasımızı tutarken, ilk saatlerden itibaren büyük bir refleks göstererek afet koordinasyon merkezimizi oluşturduk ve bölgeye yardım konusuna odaklandık.

Herkesle bire bir iletişim haline geçtik ve bu süreçte gösterdiğimiz çabaya eminim sizler de şahit oldunuz, büyük bir yardım organizasyonu gerçekleştirdik. Antalya Ticaret Borsası, Kumluca Ticaret ve Sanayi Odası, Kumluca Ticaret Borsası ve Antalya Organize Sanayi Bölgesi, Antalya Expo Center’da (ANFAŞ)  yardım üssü kurarak son derece efektif bir yardım faaliyetini yürütmeye çalıştık. Tesislerini bize açan ANFAŞ kurumuna, şahsında Ali Bıdı’ya teşekkürü bir borç biliyorum. İlaveten, hızla kurduğumuz deprem koordinasyon ekibimize, bilfiil orada gönüllü çalışan tüm arkadaşlarımıza, Antalya Organize Sanayi Bölgesi ve Antalya Ticaret ve Sanayi Odası profesyoneli arkadaşlarımıza, tüm meclis ve komite üyelerimize, tüm bağışçılarımıza, huzurlarınızda teşekkür ediyor, önlerinde saygı ve minnetle eğiliyorum.

Afeti yaşadığımız günün sabahında, ilk olarak 35 kişilik bir mağara kurtarma ekibini meclis üyemiz Ayhan Yıldırım’ın ücretsiz sağladığı iki servis aracıyla ve tüm ekipmanlarını tamamlayarak arama kurtarma çalışmaları için bölgeye gönderdik.

İçlerinde, hilti-delici-kesici gibi enkazda kullanılacak aletler, kişisel temizlik ve hijyen malzemeleri, elektrikli ısıtıcılar, yatak, yorgan, battaniye, yüzün üzerinde jeneratör, kuru gıda, odun, kömür, patates, soğan, giyim malzemesi, ekmek, su, tıbbi cihaz, ilaç,  ameliyat malzemesi, kefen, tüp, hayvan yemi olmak üzere ve birçok değişken malzemeyle; 62 TIR, 15 Uçak, 2 helikopter dolusu malzemeyi bölgedeki arkadaşlarımız ile oda-borsalarla irtibatlı, koordineli olarak, özellikli ihtiyaçlara da cevap verecek şekilde nokta atışı gönderdik. Burada hayatlarını hiçe sayarak bölgeye giden tüm arkadaşlarımızı, özellikle meclis üyemiz Hakan Evren’i saygıyla selamlıyorum.

Tırların içi ihtiyaca cevap verecek şekilde çoklu ürünlerle dizayn edildi. ANFAŞ’tan çıkan ve dışarıdan gönderdiğimiz 80’in üzerinde içi dolu konteyneri bölgeye ulaştırdık, 700’ün üzerinde çadır yolladık. Bunların dışında, yaklaşık 2 milyon 800 bin TL gibi bir rakamı bağışçılara faturalı olarak ödettirerek bölgeye büyük yardım sağladık. 5 adet lowbed yolladık. Maraş’ta, Antakya’da aş evleri kurduk, buraya erzak ve gıda desteği sağladık. Sadece Hatay’da 10 günde minimum 100 bin kişiye yemek verdik. Gönderdiğimiz tırların hiç birinin yakıtına bir kuruş para vermedik, tamamen şahsi kredimizi kullandık ve çok şükür bu konuda da büyük teveccüh gördük. Değişken bütün ihtiyaçlara ekip ruhuyla anında çözüm olduk. Çıkan tırlarımızın yardımseverlere ulaştığı ile ilgili tam takibi yaptık ve ulaştı beyanını aldık. OSBÜK’ten bağış almak suretiyle onlar adına da 1 TIR yolladık. Örneğin en son 12 tane çocuk doktorunun orada çalışabilmesi için Kahramanmaraş’a tam teşekküllü 4 adet konteyneri yolladık.

Sadece bununla kalmadık en az 5 otobüs afetzedeyi bölgemize getirdik ve yerleşmelerini sağladık. Ayrıca Antalya’daki otellerde misafir edilen vatandaşlarımızın da ihtiyaçlarının karşılanması için, gerekli aksiyonları aldık, tüm ihtiyaç kalemlerine imkânlarımız ölçüsünde destek verdik. Sağlanan desteğin içeriğini ve boyutunu anlatan kitapçıklar sizlere ulaştırılacaktır.

Maddi ve ayni yardımların yanı sıra, insanların ruhsal yaralanmalarına da merhem olmak istedik. Bu kapsamda Odamız öncülüğünde, Türk Psikologlar Derneği Antalya Şubesi, Akdeniz Turistik Otelciler ve İşletmeciler Birliği, Profesyonel Otel Yöneticileri Derneği ve Terapizone işbirliğinde, deprem bölgesinden gelen vatandaşlarımızı misafir eden otellerin personellerine,  Afetzedeler ile doğru iletişim nasıl olmalı konulu, psikososyal destek, ruhsal ilkyardım eğitimleri vermeye başladık. Şu ana kadar 62 otelde yüz yüze eğitimler tamamlandı ve çalışmalar halen devam etmektedir. Otel sayısının fazlalığı, zamanın kısıtlı olması nedeniyle söz konusu eğitimin bazı otellerde uzaktan-online yapılması da gerekti. Bu nedenle bir eğitim videosunu da hazırlayıp talep eden tüm oteller ile paylaştık.

Esasen milletimiz büyük bir dayanışma ruhuyla Türkiye’nin her noktasından yardım seferberliği yürüttü. Devletimizin bütün kurumları, bütün belediyeler, oda ve borsalar, sivil toplum kuruluşları azami gayretle, yardıma koşturdu. Binlerce TIR, binlerce kamyon, binlerce iş makinası bölgeye sevk edildi. Biz bunları yerinde tespit ettik.

Büyük Türk milletine bu destek ve dayanışma için teşekkürlerimizi arz ediyoruz.

Dünyanın her yerinden gelen binlerce arama-kurtarma görevlisine minnetlerimizi sunuyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Bu süreçte bir olağanüstü toplantı yaptık ve sizlerden gelen bilgi ve önerileri birlikte değerlendirdik. Geçen hafta Antalya özel sektörü ve sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve Batı Akdeniz’i kapsayacak yetkin paydaşlarımızla toplandık ve bundan sonraki afetlerin koordinasyonu için tam katılımlı büyük bir toplantı gerçekleştirerek, büyük bir birlikteliğin adımını atmış olduk. İnşallah, devamını getirecek adımları da atmak istiyoruz.

Zira özellikle bu afet bölgesine yardım kısa süreli bir koşu değil çok uzun zaman gerektiren bir maraton koşusu olacaktır. Oradaki vatandaşlarımızın hayatı müreffeh hale gelene dek ilgi ve desteğimizi sürdüreceğiz.

Bir tarafta bölgeye yardımların sürdürülmesi gerekirken, diğer taraftan da Antalya’ya gelen ailelerin ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyordu. Antalya’da otellerde, yurtlarda 150 bin civarında misafir bulunduğunu düşünüyoruz. Otellerimiz fedakârca ellerini taşın altına koyarak barınma dışında giyim ve yemek ihtiyacını da ücretsiz karşılamışlardır. Buradan başta TÜROFED ve AKTOB olmak üzere tüm konaklama derneklerimize ve çalışanlarına teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Ancak özellikle küçük oteller bu yükü uzun süreli karşılayamazlar. Mart ayı sonundan itibaren turizm sezonuna hazırlık yapacağız. Bu nedenle geçici ağırlanan misafirlerimize daha uzun vadeli çözümler sunulması da büyük önem taşımaktadır. Şehrimizde özellikle normale dönmemiz, afet bölgesine yapılacak yatırımların ve maliyetinin karşılanması anlamında çok önemli bir turizm girdisi sağlayacaktır. Zira turizm gelirleri ülkemizin en büyük katma değerlerinden bir tanesidir.

Ayrıca geçmişte, yurtdışındaki odalarla yapmış olduğumuz birlikte çalışma protokolleri tozlu raflardan indirilecek, yaklaşık 49 adet diye bildiğimiz ve iletişimin koparıldığı odalarla ilişkilerimiz ve protokollerimiz tekrar hayata geçirilecektir.

İlaveten bu nedenle Antalya’daki göçe büyüteçle bakılmalı, bu konudaki adımlar hızla atılmalıdır. Bu noktada barınma sorunu önümüzdeki en büyük problemdir. 400-500 bin ev en az 1 buçuk- 2 milyon kişinin barınması demektir. Bölgenin boşalması düşünülemez, barınma ve yaşama koşullarını hızla sağlamamız zorunludur. Özellikle Antakya ve Adıyaman büyük bir yıkımla karşı karşıya kalmış durumdadır. Antakya’nın ve diğer il ve ilçelerimizin hızla yeniden kurulması, ayağa kaldırılması, hayatın deprem öncesinden daha güçlü bir şekilde sürdürülmesi, Cumhuriyetimizin 100. yılında hepimizin görevi, sorumluluğu ve onurudur.

TOBB, birçok oda ve borsa önce konteyner kentler kurulmasına, sonra kalıcı konutların inşasına destek olacaktır, biz de bu süreçte, bugüne kadar olduğu gibi, en çok destek veren kurumlardan birisi olacağız. İşte bütçe, yedek akçe bu vizyonla ve her olasılığı düşünerek hazırlanmalıdır ve işte takdir edersiniz ki biz de böyle yaptık.

Sevgili arkadaşlarım,

Elbette deprem bölgesine ve vatandaşlarımıza yardımla birlikte ele almamız gereken başka konular da, bulunmaktadır. Hayatını, yakınlarını ve evlerini kaybedenlere karşı borcumuz, bu yıkımda ihmal ve sorumluluğu bulunanların, hesap vermesidir. Ülke olarak bu depreme hazır olmadığımız, gerekli hazırlığı yapamadığımız da çok açıktır.

Artık depremlerden ders alma ve hazırlanma meselesi her depremde bir ay konuşulup sonra unutulan bir mesele olmaktan çıkacaktır diye düşünüyorum. Türkiye gibi bir ülkede her bölge için deprem senaryoları ve acil müdahale eylem planları var olmalıdır. Deprem nerede olursa olsun, örneğin ben ATSO başkanı olarak ilk saatte ne yapacağımı önceden bilmek durumundayım. Her ilçe ve mahallenin arama-kurtarma ekipleri, müdahale teçhizatı, çadırı, battaniyesi her zaman hazır tutulmalıdır.

Dünyada artık pandemi, seller, kuraklık gibi afetler dönemine girildiği için, dirençli şehirler, dirençli işletmeler çağı da başlamıştır.

Bu deprem, sivil toplumun hazır ve güçlü olmasının önemini ortaya koymuştur. Çünkü büyük yıkımlarda AFAD gibi bir kurumun her şeyi yapması, her noktaya yetişmesi mümkün görünmemektedir. Yüzbinlerce kişilik bir arama-kurtarma ordusu sürekli, kadrolu ve maaşlı olarak çalıştırılamaz. Dünyanın her yerinde arama-kurtarma gönüllüleri de bulunmaktadır, Türkiye’ye gelen yabancı ekiplerin büyük bir kısmı da, gönüllü kurtarma görevlisidir. Ülkemizde de AKUT gibi kuruluşlar önemli ve değerlidir, bu kuruluşlarımızı güçlendirme yoluna gitmeliyiz, biz kendi güç ve vizyonumuzla gideceğiz.

Kurum olarak bu depremden ders alacak ve bu konuda yeni çalışmalar başlatacağız. Antalya, hatta Batı Akdeniz Sivil Toplum Koordinasyon Kurulu oluşumuyla afetlerde müdahale için acil eylem ve yardım koordinasyon sistemini kurmak istiyoruz. Sivil arama-kurtarma ekipleriyle bir araya gelerek bu alanda hazırlıklarımızı geliştireceğiz. ATSO Eğitim Birimi koordinasyonunda üyelerimize ve halka dönük eğitimleri de, gerçekleştirmek istiyoruz.

Değerli meclis üyelerimiz,

Deprem durumunda arama, kurtarma, yardım konusu dışında konuşmamız gereken diğer önemli konu, inşaatlarımızın ve binalarımızın durumudur.

Bütün dünya basını, Türkiye’de depremin neden bu kadar ölümcül olduğunu sormakta ve Türkiye’de inşaat için gerekli kurallara uyulmadığını yazmakta ve söylemektedir. Bunun ülkemiz adına büyük bir utanç kaynağı olduğunu düşünüyorum. Bataklıktan kurutulmuş zeminlere şehirler kurulması ve binaların dayanıksız bir şekilde inşa edilmesi aslında gerçek bir suçtur. Baştan sona tüm sorumluların hesap vermesi, bir daha bu suçun işlenmemesi anlamında en önemli caydırıcı sebep olacaktır.

Şehirlerimizin, uzun vadeli, değiştirilemez 20 yıllık 50 yıllık imar planları olmalıdır. Bu planlar tüm paydaşlarla, ortak akılla, uzağı görebilen bir zihniyetle yapılmalıdır. Belediyeler bu imar planlarını anayasa gibi korumalıdır. Bu gerçekleştirilebilirse ne çürük zeminde çürük bina, ne imar rantı ne de böyle büyük yıkımlarla karşılaşmayız. Ancak bunun için, alan, bilim, nitelikli insan gücü gibi birçok şeye sahipken, ne yazık ki anlayış, kararlılık ve birlikte çalışma kültürüne sahip değiliz.

Hiçbir yüklenici, yetkili kişi ve kurumların bilgisi olmadan imar kurallarının dışında bir bina yapamamalıdır. Yerleşimin kentsel donatı alanları, kat izinleri, zemin etüdü gibi birçok teknik konuda belediyelere çok büyük iş düşmektedir. İmar ve deprem yönetmeliklerine bağlı olarak, yapılması gereken binalarımız hukuki ve teknik olarak uygulamaya ne kadar bağlı kaldı, bunların sorulması ve sorgulanması gerekmektedir. Türkiye’deki meslek odalarımıza daha etkin roller verilmeli, görüşleri önemsenmeli ve denetleyici rolleri kanunla sabitlenmelidir.

22. Grup Bilişim, 24. Grup Elektrik Enerjisi, Üretim, Dağıtım ve İlgili Hizmet Faaliyetleri, 30. Grup İnşaat Faaliyetleri, 31. Grup İnşaat Malzemeleri, 32. Grup Konut ve İşyeri Yapı Kooperatifleri, 40. Grup Sigortacılık, 41. Grup Gayrimenkul Faaliyetleri, 43. Grup Mimarlık Faaliyetleri, 44. Grup Mühendislik, 48. Grup Eğitim Faaliyetleri ve 49. Grup Sağlık Hizmetleri Komitelerimizin, deprem gündemiyle önce kendi içlerinde, akabinde de hep birlikte çalışıp yasa ve yönetmeliklerde yapılması gereken değişiklikleri belirlemesini, bu felaketten çıkarılması gereken dersleri, aksiyon planlarını kapsamlı bir rapor haline getirip meclisimize sunmaları şehrimiz ve ülkemiz için çok önemli bir çalışma olacaktır.

Bu çerçevede Antalya’da da artık afetlere hazırlığın daha ileri bir noktaya taşınmasının zamanıdır. Deprem master planı çalışması hızla tamamlanmalıdır, bu çalışma beklenmeden bütün binaların zemin etütleri ve dayanıklılık testlerinin yapılması da sağlanmalıdır.

Bazen panik yaratmayalım gibi gerekçelerle bu konu konuşulmamaktadır. Ancak deprem sadece Türkiye’nin riski değil, Yunanistan, İtalya, İspanya, Hırvatistan, Girit, Rodos, Tunus gibi her yerde deprem riski bulunmaktadır. Önemli olan hayati tedbirleri alabilmektir. Bu deprem Türkiye için bir milat olmalı, gerekli tüm tedbirler hızla alınmalıdır.

Sevgili arkadaşlarım,

Deprem bölgesinin Türkiye ekonomisindeki payı yüzde 10-15 arasındadır. Gaziantep, Kahramanmaraş sanayi sektörleri ihracatımız açısından çok önemli bir bölgedir. Bölgede organize sanayi bölgeleri ayakta kalabilmişlerdir, Gaziantep’te üretim başlamıştır, ancak Kahramanmaraş, Hatay’da sanayi tesisleri maalesef zarar görmüş durumdadır. Can kayıpları, enkaz çalışmaları ve göçler nedeniyle, üretim ve tedarik zinciri ve iş gücü zinciri maalesef kırılmıştır.

Devletimiz ekonomik bazı önlemleri almaktadır ve bunları gün ve gün açıklamaktadır. Ancak, bölgede döngüsünü kaybeden ekonomi, çok daha büyük önlemlere ihtiyaç duymaktadır. Barınma sorunlarının çözümünden sonra bölgeye dönüşü hızlandırmak için istihdam, yatırım ve 6. bölge gibi çok kapsamlı bir teşvik paketinin devreye girmesi ve bunun için hiç zaman kaybedilmemesi ülkemiz ve bölge için çok önemlidir. Bir kez daha söylemek istiyorum ki kaybettiğimiz canlar geri gelmeyecek, bu acının telafisi olmayacak. Ancak hiç olmazsa bölge halkının desteklenmesi ve şehirlerimizin ayağa kaldırılması bir nebze olsun acıyı dindirecektir.

Allah bu acıyı bir daha yaşatmasın, milletimize güç ve kuvvet versin. Biz hep birlikte yardım yapmaya, bölge halkının yanında olmaya, devam edeceğiz. Tekrar hepinize, bütün üyelerimize, Antalya halkına dayanışma ve birlik-beraberlik için sonsuz saygılarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum.”