“Antalya Kıyıları Arkeolojik Sualtı Kazı ve Araştırmaları Projesi” adlı çalışmasıyla, ATSO KÖK Ödülleri’nde “Antalya Araştırması” kategorisinde birincilik kazanan Hakan Öniz, ATSO Vizyon’un sorularını yanıtladı.

  • Hakan Öniz kimdir. Su altı arkeolojisine ilginiz ne zaman başladı. Kendinizden bahseder misiniz?

Eskişehir doğumluyum. İlkokulu Ankara Bahçelievler’de ortaokul ve liseyi Ankara Deneme Lisesi ve İstanbul Kartal Endüstri Meslek Lisesi’nde, lisans eğitimini Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Sanat Tarihi alanında, Yüksek Lisans ve Doktoramı Selçuk Üniversitesi’nde Sualtı Arkeolojisi alanında yaptım.

Sualtı arkeolojisine ilgim çocukluk yıllarında başlar. Babamın bana 6 yaşında aldığı tüm yüzü kapayan o ilginç maske sayesinde denizin altındaki renkli taşlara merak sardım. Bir süre sonra her yerde kırmızı kiremit parçaları görmeye başladım. Bunların amphora yüklü gemi batıklarından dalgalarla karaya sürüklenen tarihi kalıntılar olduğunu birkaç sene sonra anladım. Bunları keşfetmek bir oyundu, yıllar sonra mesleğim oldu. Önce İTÜ sualtı kulübünde balıkadam, sonrasında balıkadam eğitmeni oldum ve kendi dalış okulumu açtım. 1995 yılında Tekirdağ Kıyılarında o zamanın müze müdürü Mehmet Akif Işın ile birlikte sualtı araştırmalarına başladık. O dönemde Mimar Sinan Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi arkeoloji bölümlerindeki öğrencileri balıkadam olarak yetiştiriyordum. Bu süreçte Tekirdağ Müzesi’yle birlikte Marmara Ereğlisi kıyılarında bulduğumuz batıklar ilgimizin pekişmesinde büyük rol oynadı. Burada bulduğumuz bir batık İtalya’nın Faenza kentinden Topkapı Sarayı’na fayans taşıyan bir batıktı. Aynı fayanslardan sarayın hareminde de kullanılmış olduğunu gördük ve tüm keşif süreci son derece heyecanlıydı.

1999 yılında Antalya Müzesi bünyesinde Akdeniz Sualtı Araştırmaları Merkezi’ni dönemin Müze Müdürü Metin Pehlivaner ile birlikte kurduk ve bu kapsamda Antalya Kıyılarında 2005 yılına kadar arkeolojik sualtı araştırmaları gerçekleştirdik. 2006 yılından itibaren Antalya Kıyıları arkeolojik çalışmaları yüksek lisans ve doktor tezlerim kapsamında devam etti. 2012 yılından itibaren Kültür Bakanlığı izinleriyle başkanlığıma verilen Antalya Kıyıları sualtı araştırmalarına 2015 yılında Mersin dâhil olmuştur. Söz konusu çalışmalar genellikle yaz aylarında gerçekleşmiştir. Bu arada 2003-2012 yılları arasında KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi ile Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nde sualtı arkeolojisi ve sualtı fotoğrafçılığı alanında dersler verdim. Aynı üniversitelerde Sualtı Araştırma Merkezlerini kurdum ve yönettim. 2012 yılında İtalya Catania ile Polonya Varşova, Torun ve Vroslav’da yüksek lisans dersleri verdim.

2013 yılında Yardımcı Doçent unvanıyla Selçuk Üniversitesi Sualtı Arkeolojisi Ana Bilim Dalı Başkanı oldum. 2018 Mart ayında Doçent unvanını aldıktan sonra aynı ay Akdeniz Üniversitesi ile Selçuk Üniversitesi arasında imzalanan protokolle Akdeniz Üniversitesi’nde görevlendirildim. Halen Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Kültür Varlıkları Koruma ve Onarım Bölümü ile aynı üniversitenin Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü – Akdeniz Sualtı Kültür Mirası Araştırmaları Ana Bilim Dalı Başkanlığını yürütmekteyim. Ayrıca Kemer’de bulunan Akdeniz Üniversitesi Sualtı Arkeolojisi Araştırma Merkezi’nin de Müdürlüğünü yapmaktayım.

Bunların dışında çeşitli uluslararası görevlerim de var. Örneğin UNESCO Sualtı Arkeolojisi UniTwin Ağı’nın kurucu koordinatörüyüm. 2012-2015 yılları arasında koordinatörlüğünü yürüttüğümüz bu kuruluşa halen dünyadan 38 üniversite üyedir. Ayrıca Dünya Sualtı Aktiviteleri Konfederasyonu (CMAS) uluslararası bilim kurulu üyeliğini ve Uluslararası Sitler ve Anıtlar Konseyi (ICOMOS) Uluslararası Sualtı Kültür Mirası Komisyonu Sekreterliği görevlerini de sürdürmekteyim. UNESCO ve ICOMOS Türkiye Milli Komisyonlarında da sualtı kültür mirası alanında görevlerim bulunmaktadır.  

Hakan Öniz KÖK Ödülünü ATSO Başkanı Davut Çetin’in elinden aldı.
  • ATSO KÖK Ödülleri’nde “Antalya Araştırması” kategorisinde birincilik kazanan “Antalya Kıyıları Arkeolojik Sualtı Kazı ve Araştırmaları Projesi” adlı çalışmanız hakkında bilgi verir misiniz?

T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izinleriyle başkanlığımızda gerçekleştirilen Antalya Kıyıları Arkeolojik Sualtı Kazı ve Araştırmaları Projesi, Antalya ili kıyılarında sualtı kültür mirası envanterinin çıkartılması, tespit edilen gemi batıklarının, sualtında kalmış tarih öncesi veya tarihi yapıların, liman ve demirleme yerlerinin, sualtında veya kıyı şeridinde bulunan her türlü arkeolojik kalıntının üzerinde bilimsel çalışmaların gerçekleştirilmesi ve yayınlanması amacıyla yürütülmekte. 2013 yılından bugüne kadar Antalya ilinde arkeolojik sualtı çalışmaları Gazipaşa, Alanya, Manavgat, Serik, Muratpaşa, Konyaaltı, Kemer, Kumluca, Finike, Demre ve Kaş ilçelerinde gerçekleştirildi. Bu çalışmalar sayesinde 640 kilometrelik kıyı şeridine sahip olan Antalya’mız, ülkemizin en kapsamlı sualtı kültür mirası envanterine sahiptir. Son 6 yıllık çalışmalar kapsamında Tunç Çağı’ndan Osmanlı Dönemi’ne kadar 200’ün üstünde gemi batığı tespit edilmiştir. 2018 yılında “Antalya Kıyıları Sualtı Araştırmaları Projesi” kapsamında daha önce tespit edilmemiş toplam 39, 2019 yılında 32, 2020 yılında ise 42 arkeolojik batık keşfedilerek belgelenmiştir. Son altı yılda ayrıca 10 insan yapısı liman, 39 doğal liman ve demirleme yeri, 180’dan fazla Tunç Çağı taş çapası, 175’den fazla Roma ve Bizans dönemi demir çapaları, Roma ve Bizans dönemi değirmen taşları, lahitler, mezar steli, Osmanlı dönemi topları ve gülleleri ile herhangi bir batığa ait olmayan yüzlerce amphora ve tabak parçası, blok taşlar ve başka pek çok arkeolojik kalıntı belgelenmiştir. Bunların arasında en dikkat çekici keşifler dünyanın en eski ticaret gemisine ait (MÖ 16-15. yy) bakır külçe yüklü batık ile 1704+ Osmanlı Ticaret gemisi batığı olmuştur. Bu batıklarda sualtı kazıları devam etmektedir. Son olarak geçen sene Demre İlçemiz kıyılarında 50 metre derinliklerde bir Osmanlı Gemisi daha belgelenmiştir. Kum altında iyi korunmuş durumda olan bu batık Osmanlı Denizciliği hakkında önemli bilgiler verecek nitelikler taşımaktadır. Önceki yıllarda ise Antalya ve Alanya Müze Müdürlüğü ile birlikte 4 adet sualtı kurtarma kazısı da (Konyaaltı Kıyılarında bulunan Osmanlı batıklarına ait topların çıkartılması – 2017; Adrasan Tabak batığı kazısı 2014 – 2016, Konyaaltı Topçam Osmanlı Batığı Çalışması – 2011, İotape – Alanya Liman kazısı – 2002) gerçekleştirilmiştir. 

UNESCO, 100 yaşından daha eski suyun altında kalmış insana ait her türlü kalıntıyı “sualtı kültür mirası” olarak kabul etmektedir. Bu kalıntılar denizler, göller, akarsular veya bataklık alanlarda bulunabilirler. Bu kapsamda savaşlar, deniz kazaları veya başka nedenlerle suyun altında kalmış gemi batıkları ile antik limanların araştırılması çalışmanın bir bölümünü oluşturmaktadır. Geçmişte denizlerin kıyılarına ya da yakınlarına yapılmış yerleşimlerin bir bölümü son buzul çağı (M.Ö. 14000 – 12000) ve sonrasında suların yükselmesi veya tektonik hareketler nedeniyle sular altında kalmıştır. Sualtındaki bu eski yerleşimlerin araştırılmaları da çalışmalar arasında yer almaktadır. Bu bağlamda, araştırma sahaları içinde insanla ilişkili sualtında kalmış 100 yaşından eski her kalıntı çalışma çerçevesi içinde incelenmektedir.

  • ATSO KÖK Ödülü’nü kazandığınızı öğrendiğinizde neler hissettiniz?

Bu çok güzel bir duygu. Yukarıda pek çok çalışmadan bahsettim. Biz yirmi yılı aşkın bir süredir Antalya’nın derinliklerinde yatan tarihi aydınlatmak için çalışıyoruz. Denizin içinde çalışmak kolay bir şey değil. Denizin üstünde olmak bile yeterince güçlükler içeriyor. Kimi zaman elli metreyi aşan derinliklerde deniz tabanının altında kazı yapmak, üstelik bu çalışmaları yetiştirdiğiniz öğrencilerin sorumluluklarını alarak yapmak hakikaten kolay değil. Tüm bu çalışmaları denizin mavi örtüsü altında yapıyoruz. Dolayısıyla insanların yaptığımız çalışmaları ve bizleri fark etmesi kolay olmuyor. Zaten insanlarımız aslında denize uzak, toplumumuz da su korkusu olan bir toplum sayılır. Bu nedenle denizle ilgili çalışmalar ülkemizde pek desteklenmez. Dolayısıyla haberi duyunca hakikaten çok sevindik.

Adrasan’dan 11-12. yüzyıla tarihlenmiş bir batığa ait amphora – Foto Elif Nur Ambarkaya
  • Antalya sahip olduğu tarihi ve kültürel miras ile Türkiye’nin en büyük açık hava müzesi konumunda. Hemen hemen tamamına yakını karada. Oysa sizin çalışmalarınızdan anlıyoruz ki su altında da büyük bir değer yatıyor. Antalya’nın sualtındaki varlıkları konusunda ne söylersiniz?

İlk denizciliğin yapıldığı topraklarda insanın geçmişine ait pek çok iz suların derinliklerinde bulunuyor. Kıyılarımızda paleoitik dönemden beri insanlar yaşıyorlar. En az elli bin yıldır insan hareketliliğinin olduğu bu kıyılarda elbette ki denizi de kullanmışlar. Üstelik geçmişte, özellikle son 6-7 bin yıllık sürecin öncesinde insanların yaşadıkları/yerleştikleri bazı alanların günümüzde sualtında kaldığını da biliyoruz.

Son buzul çağı sonrasında gelişen bu süreç buzulların erimesine bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesine neden olmuş. Akdeniz için yaklaşık 100 metrelik bir yükselmeden söz etmek mümkün. Yani sekiz bin yıl önce denizi gören bir tepeciğe evini kuran Neolitik Dönem insanına ait kalıntıları bugün suyun yirmi-otuz metre altında bulabiliriz. Dolayısıyla denizin derinliklerinde aradığımız kalıntılar gemi batıklarıyla, antik limanlarla ya da Kekova Bölgesi örneğinde gördüğümüz depremler sonucu sualtında kalmış alanlarla sınırlı değil. Önümüzdeki yıllarda bunlarla birlikte denizin derinliklerinde çok başka sürprizler de bekliyor bizleri.

  • Akdeniz kıyılarında – biliyoruz ki siz Mersin kıyılarında da çalışmalar yürütüyorsunuz- şu ana kadar ortaya çıkarılan arkeolojik varlıklar, bilim dünyasında nasıl yankı buldu?

Kültür Bakanlığımız eski eserlerin keşfiyle ilgili haberlerin basında sürekli olarak haber olması konusunda temkinli davranıyor. Eski eser kaçakçılığını teşvik edici olması ihtimalinden dolayı bizler de bu tür haberlerin sürekli gündeme gelmesini pek istemiyoruz. Öte yandan Türk Bilim adamlarının denizin onlarca metre derinliğinde yaptığı keşiflerin halkımız tarafından da bilinmesi lazım. “Gidemediğin yer senin değildir” diye bir gerçek var. “Mavi Vatan” kavramı yalnızca deniz kuvvetlerimizin namlularıyla korunabilir ve sürdürülebilir bir kavram değil. Bizlerin denizin dibinde çalıştığını, ileri düzeyde bilimsel faaliyetler yaptığını hem halkımız hem de dünya bilsin. Biz varız ve buradayız. Mavi Vatan denizin bin metre derinliğinde de vatan ve bizler kültürel mirasa sahip çıkmak için oradayız.

Batı Antalya Tunç Çağı Batığından bir görüntü – Foto Hakan Öniz

“SUALTININ GÖBEKLİ TEPESİ”

Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle zaman zaman hem popüler hem de bilimsel dergilerde yer alıyoruz. Örneğin Eski Antalya Valimiz Sn. Münir Karaoğlu 40-50 metre derinliklerde bulunan Batı Antalya Tunç Çağı Batığı hakkındaki basın açıklamasında batığın tarihteki önemine dikkat çekti ve batığı “Sualtının Göbekli Tepesi” vurgusuyla kamuoyuyla paylaştı.

Batığın uluslararası arenada yayınlanan ilk makalesi kısa bir sürede bilimsel makaleleri ölçümleyen altmetrik rekoru kırdı, uluslararası basında da çok geniş yer buldu. Dünyanın tüm kıtalarında pek çok televizyon ana haber bülteninde bu keşfe yer verildi. Pek çok yabancı gazete geniş yer ayırdı. Alanımızda pek az makale yüzlerce kez okunur. Bu batığın ilk makalesi binlerce kez indirilince bilimsel derginin (PEQ) yayıncısı ünlü yayın kuruluşu Taylor and Francis web sitesinin açılışına aldı ve haftalarca orada kaldı. Tabii bunlar bizim için büyük gurur vesilesi oldu.

Silifke Dana Adası tersanesinden bir fotograf – Drone Foto Günay Dönmez

Mersin de Antalya gibi son derece önemli bir bölge. Burada, Silifke ilçesi kıyılarında bulduğumuz antik tersane de bilim dünyasında büyük yankı buldu. Türkiye’nin Akdeniz kıyılarında yer alan Dağlık Kilikya bölgesinin doğusunda, Dana Adası isimli adamız üzerinde 294 adet antik çekek yeri kalıntısını 2015 yılında bulduk. Kıyıya 2300 metre uzaklıkta bulunan bu ada üzerinde farklı fonksiyonları olduğu anlaşılan tersaneyle bağlantılı çok sayıda yapı kalıntısı da bulunmaktadır. Ayaktaki yapıların arasında en az beş kilise, bir liman hamamı, en az 221 sarnıç, çeşitli işlikler ve henüz tanımlanamamış yapı grupları bulunmaktadır. Kilise ve hamam yapıları MS 4-6. yüzyıllara tarihlenmiştir. Fonksiyonu henüz tam anlaşılamamış bazı yapılarda Tunç ve Demir Çağı’na tarihlenebilecek duvar örgü teknikleri görülmüştür. 2015’den 2020’ye kadar ada çevresinde yapılan sualtı araştırmalarında Tunç Çağı’na tarihlenebilecek taş çapalar, Demir Çağı çapa kalıntıları, Roma ve Doğu Roma Dönemlerine tarihlenmiş demir çapalar ile demir çağı ve sonrasına tarihlenen amphora yüklü beş batık ile MS 5-6. Yüzyıllara tarihlenen blok taş yüklü bir batık bulunmuştur. Hem çekek yerlerinde hem de çekek yerlerinin arkasında yer alan yapı kalıntılarında birden çok kullanımı gösteren izler bulunmaktadır. Yüzey malzemeleri Roma ve Doğu Roma Dönemine tarihlenmiştir. Elde edilen bilgiler burada bulunan tersane yapısının Demir Çağından Doğu Roma dönemine kadar kesintisiz bir şekilde kullanılmış olabileceğini düşündürmektedir. Tarihsel kaynaklara bakarak tersanenin Geç Tunç Çağı ve Erken Demir Çağı’nda da var olabileceği düşünülmektedir. Bu tersane ülkemiz kıyılarının binlerce yıl boyunca Akdeniz’de oynadığı rolü anlatan en önemli kanıtlardan birini oluşturmaktadır.

  • Ülkemizde Sualtı Arkeolojisi çalışmalarının tarihi hakkında bilgi verir misiniz?

Sualtı arkeolojisi alanına dünyada en erken başlayan ülkeler arasında Osmanlı İmparatorluğu bulunmaktadır. “Sualtı Kültür Mirası” olarak adlandırılabilecek değerler Osmanlı Dönemi’nde devlet eliyle korunmaya başlamıştır. O dönemin haberleşme ve ulaşım olanakları ile yine o dönemin yöntemleri kullanılarak devlet eliyle ilk sualtı çalışması da Müze-i Hümayun müdürü Osman Hamdi Bey’in talimatlarıyla hayata geçirilmiştir. Eldeki bilgilere göre Osman Hamdi Bey tarafından hazırlanan 1884 nizamnamesi, dünyada bir devlet tarafından sualtı kültür mirasının korunması amacıyla hazırlanmış bilinen en erken örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. 1884 nizamnamesini hazırlayan Osman Hamdi Bey, başta Muğla Lagina, Sayda ve Nemrud’da çeşitli kazıları yürütmüş, dönemin arkeolojik tekniklerini kendi kazılarında uygulamış bir müzecidir. Osmanlı arşivlerinde tespit etmiş olduğumuz iki resmi evrak, Osman Hamdi Bey’in Sualtı Kültür Mirasını nizamnameyle korumakla kalmadığını, 1892 yılında fiilen bu alanda çalışmalar yürüttüğünü göstermektedir. Yüzeyden bağımsız aletli dalış donanımlarının keşfinden en az elli sene önce yapılmış olan bu çalışmalar Didim açıklarındaki Farmako (Bulamaç) adasında bulunan Roma Dönemi bir batık üzerinde gerçekleştirilmiştir. Söz konusu çalışmalar dalgıç ekibinin oluşturulması, ulaşımlarının organizasyonu, bütçelerinin temini, keşif dalışlarının yapılması ve eserlerin müzeye getirilmelerini içermektedir.

İstanbul Müzesi Müdürü Osman Hamdi Bey tarafından yapılan bu çalışmalardan 70 sene kadar sonra Amerikalı arkeolog George Bass ve gazeteci Peter Throckmorton’un yer aldığı bir ekip Antalya’nın Kumluca İlçesi Kıyılarında, Gelidonya burnunda MÖ 1200’lere tarihlenen bakır külçe yüklü bir gemi üzerinde sualtı kazısına başlar. Bu kazı kara kazılarında kullanılan sistematik arkeolojik kazı tekniklerinin uygulandığı dünyadaki ilk bilimsel sualtı kazısı olarak nitelendirilir. Bass ve kurmuş olduğu Sualtı Arkeolojisi Enstitüsü (INA) daha sonraki yıllarda hem Türkiye’de hem de dünyanın farklı yerlerinde çeşitli sualtı kazıları yapmıştır.

Türkiye’de Türk heyetlerin yaptığı kazı çalışmalarına Prof. Nergis Günsenin’in 1990’larda Marmara Adasında yaptığı çalışmalar ile Antalya Müze Müdürü Mustafa Demirel başkanlığında biz ve Doç. Dr. Harun Özdaş’ın 2014 yılında başladığı Adrasan Tabak Batığı Kazısı oluşturur.

Bunun yanında Antalya Müzesi ile birlikte başlatılan Sualtı Arkeolojik Yüzey Araştırmaları 2000 yılından bu yana kesintisiz bir şekilde tarafımızca yürütülmektedir. Hemen hemen aynı dönemlerde 9 Eylül Üniversitesi de Ege Denizi ağırlıklı çalışmalar yürütmektedir. Türkiye’de son yıllarda İznik Gölünde, Yalova’da, İstanbul’un batık Vordonisi Adasında Uludağ ve Düzce Üniversitelerinde ekipler sualtı arkeolojisi alanında çalışmalarını sürdürmektedir. Üniversitemizin de destekleriyle Kocaeli Üniversitesi’nden Doç.Dr. Şengül Aydıngün’le birlikte İstanbul Büyükçekmece ve Küçükçekmece Göllerinde, Selçuk Üniversitesi’nden Prof.Dr. Asuman Baldıran ile birlikte Muğla Milas Iasos Körfezinde, Adana Müzesi’yle birlikte Adana Kıyılarında, 9 Eylül Üniversitesi’nden Prof.Dr. Remzi Yağcı’yla birlikte Mersin Soli Pompeipolis Limanında, Kocaeli Müzesi ile birlikte Kocaeli Kıyılarında çeşitli sualtı çalışmaları gerçekleştirilmektedir.

Side Kıyısından bir amphora ve ahtapot – Foto Ceyda Öztosun
  • Sualtındaki varlıklarımızın ne kadarını tanıyoruz ve tanıtabiliyoruz?

Üç tarafı denizlerle kaplı Türkiye, sualtı arkeoloji açısından dünyadaki en önemli ve zengin bir ülkesidir. Bu topraklar ilk denizciliğin, ilk tarımın, ilk ticaretin gibi birçok ilklerin yaşandığı kısaca denizciliğin anavatanı Akdeniz olmuştur. Bu sebeple Türkiye kara sularının hemen hemen her noktasında sualtı kültür envanterleriyle karşılaşmak mümkün olmaktadır. Kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılmasının sağlanması, bilim – sanat faaliyetlerinin artırılarak vatandaşların kültürel yönünün zenginleştirilmesi, müze bilincinin oluşturulması, turizmde çeşitliliğin canlandırılarak uluslararası turizm arenasında ülkenin adının duyurulması, sürdürülebilir kültürel miras turizmine talep oluşturulması sağlanmalıdır. Bu amaçla, Antalya Kıyıları Arkeolojik Sualtı Araştırmaları Projesi çalışmalarının verileri neticesinde ve kapsamında -ki özellikle de Dünyanın En Eski Ticaret Gemisi Batığının tespit edilmesiyle -Kemer’de Sualtı Arkeoloji Müzesi ve sualtı eserleri koruma ve onarım laboratuvarı projesi hazırlanmıştır. Bu müzenin Kültür Bakanlığıyla birlikte 5 yılda hayata geçirilmesi planlanmaktadır. 2019 yılı itibariyle “Dünyanın En Eski Ticaret Gemisi Batığı” çalışmalarında eserler çıkarılmaya başlamıştır. İlk çıkan eserlerin koruma-onarımları Antalya Müzesi içinde yer alan Antalya Koruma-Onarım Bölge Laboratuvarı’nda yapılmaktadır.

  • Su altında yaptığınız çalışmalar Antalya ve Türkiye’nin güney kıyılarında antik çağda ve sonrasında (Selçuklu- Bizans-Osmanlı) ticaretle, o günün ekonomisiyle ilgili bize ne tür bilgiler veriyor?

Akdeniz Bölgesi’nde yaklaşık 10 yıldır sürdürdüğümüz sualtı arkeolojik araştırmalar bizlere antik çağdan günümüze kadar deniz ticareti ve ekonomisi hakkında birçok bilgiler vermektedir. Yaptığımız çalışmalarda o dönemin taşınan ticaret malları ve bu mallar hakkında arz ve talep doğrultusunda bir devletin, bölgenin, ya da yönetimin sosyo-ekonomik kültürleri hakkında bilgiler vermektedir. Bulduğumuz her batık, belgelediğimiz her kalıntı bu bilinmeyenlerle ilgili yeni verilere ulaşmamızı sağlamaktadır. Esasen en önemli amaçlarımız arasında bu sorunun yanıtlarını aramak, bulmak ve yayınlamak oluşturmaktadır. Genel olarak bu soruya verilecek en kısa ama en önemli yanıt şudur: Dünya’da ticaretin başladığı ilk yüzyıllardan itibaren Akdeniz Kıyılarımız aralıksız bir şekilde bu ticari ilişkilerde yer almıştır. On binlerce yıldır bu kıyılarda ilkel teknelerle kürek çekilmiş, gemiler binlerce yıldır bu kıyılarda yelken açmıştır.

Adrasan’dan Roma dönemi bir demir çapa – Foto Aysenur Toksöz
  • Bir arkeolog olarak su altında çalışmayla, karada çalışma arasındaki farklar neler?

Arkeolojinin önemli dallarından biri olan sualtı arkeolojisi yoluyla okyanuslar, denizler, nehirler, göller gibi suyun altında kalmış her türlü kültürel mirası incelenmekte ve gün yüzüne çıkartılmaktadır. Sualtı arkeolojisinde kullanılan yöntemler ve bilimsel metotlar deniz ortamının farklı olmasından dolayı karaya göre çeşitli zorluklar içermektedir. Sualtı araştırmaları ve kazıları gerçekleştirilirken özel teknikler ve donanımlar kullanılmaktadır.  Yan taramalı sonar (Side Scan Sonar) ile geniş alanların taranması; Multi beam sonar ile alanların hassas bir şekilde incelenmesi, görüntülerin GPS ile otomatik kaydı; Magnetometre ile dipte demir kalıntıların taranması; sualtı görüntüleme robotuyla (ROV) derin sularda sonar ekranlarında form veren görüntülerin alınması; elde edilen koordinat ve görüntülerin deniz haritaları, uydu fotoğrafları ve GIS (Coğrafi Bilgi Sistemleri) yöntemleriyle belgelenmeleri şeklindedir. Böylelikle geniş sahalar incelenebilmekte, arkeolojik form veren görüntüler üzerine dalıcılar veya robot yoluyla tespit yapılabilmektedir. Deniz üzerinde kullanılan özel Drone cihazıyla kıyılarda ya da sualtında kalmış arkeolojik formların görüntülenmesi mümkün olmaktadır. Yapılan çalışmalarda bulunan her türlü eser hem Kültür Bakanlığı’nın hem de bölge müzelerinin envanterine girmiş durumdadır. Tespiti yapılan tüm eserler, batık ve yapı kalıntıları dipte fotoğraflanmakta, filmleştirilmekte, 3 boyutlu hale getirilmekte, çizilerek, plana ve uydu fotoğraflarına aktarılmaktadır. Tüm çalışmalar, detaylarıyla raporlanmakta, bunlar ilgili müzeler ile Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’ne iletilmektedir. Yaz aylarında yapılan bu çalışmalar kış aylarında tarihleme, lokalizasyon tespiti gibi bilimsel hazırlıklarla devam etmekte, sonrasında makalelere, sempozyum bildirilerine ve kitaba dönüşmektedir.

  • Sualtındaki arkeolojik alanlarımızı nasıl koruyoruz? 

Kazısı yapılmakta olan batıklarımız için en güncel yöntem batık alanlarının kameralarla gözlemlenmesi şeklindedir. Örneğin Batı Antalya batığı bölgesinde güneş enerjisiyle beslenen kameralarımız internet aktarıcıları vasıtasıyla deniz üstündeki görüntüyü sürekli olarak Kemer’de bulunan Akdeniz Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Merkezi binasına aktarmaktadır. Elbette tüm batık alanları koordinatları Bölge Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda bulunmaktadır.

Antalya Kıyılarının bir bölümü dalışa yasak saha niteliğindedir. Bu sahalarda dalış yapılmamaktadır, dolayısıyla olabildiğince korunmaktadır. Dalışa serbest sahalar ise bölgelerdeki dalış merkezleriyle iş birliği içinde korunmaktadır. Bu amaçla Türkiye Sualtı Sporları Federasyon’uyla ortak eğitim programları düzenlenmiş, şu ana kadar 4 programda 400 Balıkadam Eğitmeni Sualtı Kültür Mirasının Korunması Eğitmeni olarak yetiştirilmiştir.

Adrasan’dan 11-12. yüzyıla tarihlenmiş bir batığa ait amphora – Foto Elif Nur Ambarkaya
KALKAN BEZİRGAN KOYU’ndan bir fotoğraf – Foto Firdevs Can Kavuz
Kalkan kiremit Batığı – Foto Oktay Eser Orman
Kaş Fener Batığı – Foto Metehan Samet Gül
Kekova Bölgesindeki bir amphora batığından – Foto Günay Dönmez
Silifke MS 5. yüzyıl batığının kargosundan bir eser – Foto Ercan Soydan
Silifke MS 5. yüzyıl amphora batığı – Foto Halil Akkuş