Antalya Devlet Tiyatrosu sanatçısı, usta oyuncu Ali Meriç ile ATSO Vizyon için bir röportaj gerçekleştirdik. İçinden geçtiğimiz pandemi döneminde tiyatrodan, sanattaki dijitalleşmeye, Antalya’dan, Karagöz ve Hacivat’a kadar pek çok şeyi konuştuk. Uzun yıllardır Antalya’da yaşayan Meriç, Koronavirüsün bize biz olduğumuzu hatırlattığını söyledi.

  • Dünya yeni bir dönemden geçiyor. Daha çok dijitale döndüğümüz bu dönemde sanatın dijitale dönüşü nasıl olacaktır… Siz de usta bir tiyatro sanatçısı olarak bu dönüşümü ve yeni gelişen dönemi kendi açınızdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugüne kadar başkalarının savaşlarını, oralarda bir yerlerde yaşayanların başlarına gelen doğal afetleri ve uzaklardaki insanların acılarını evimizde televizyon karşısında çekirdek çitleyerek, film gibi izlerdik. Ama Koronavirüs çekirdekleri elimizden attırdı. Bize biz olduğumuzu hatırlattı. Sorunların hepimizi ilgilendirdiğini, dünyanın bir tane ve küçük olduğunu, hepimizin olduğunu hatırlattı. Yüz yüze, yan yana olamasak da, teknoloji ile her türlü dayanışmanın yapılabileceğini, el ele verirsek güzel günlerde yaşayıp, çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakabileceğimizi öğretti. Bütün dünya dijital iletişimi kullanarak paylaşmayı öğrendi. Film arşivleri, ünlü tiyatroların oyun arşivleri, müzelerin arşivleri açıldı, kütüphaneler dijital ortamlarda meraklılara ücretsiz hizmet verdi. Bayram gibi coşkulu günler yaşadık. Paylaştık. Bu paylaşma sürecek bence. Paylaştıkça ortak üretim artacak. Ortak üretim oldukça, sorunlarımızı daha temelden çözebileceğiz. Paylaştıkça da ırk, din, dil ayrımı olmayacak. İnsan olacağız. Birlikte ağlayıp birlikte gülerken, çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakacağız.   

Ali Meriç’in Antalya Devlet Tiyatrosu’nda rol aldığı ‘Bimarhane’ adlı oyundan.
  • Peki, tiyatronun dijitale kayması ne kadar mümkün olabilir. Şu anda birtakım TV kanallarında oyunlar, seyircisiz ortamlarda çekim yapılarak izleyicilere sunuluyor. Tüm tiyatrolar dijital platformlara doğru yönelecek midir?

Oynanmış oyunların kayıtları izleyiciye açılıyor. Artık hepimiz merak ettiğimiz bir oyunun, falanca tiyatro tarafından oynanışını oraya gitmeye gerek kalmadan bir “tık”la izleyebiliyoruz. Fakat bunlar daha önceden birçok kez seyirciye oynanmış oyunlar. “Yeni bir oyun, ‘tiyatro gösterisi’ olarak dijital ortamda nasıl oynanır?” sorusunun yanıtını vermek oldukça zor. Çünkü, seyircisiz tiyatro olmaz. İzleyen ve oynayanın aynı mekanda olması gerekir. Yoksa o tiyatro olmaz. Sosyal paylaşım alanlarında dijital işler yapılıyor ve gelişerek yapılmaya devam edecek. Ama bence eskinin birebir devamı olmayacak bu işler. Onlar da evrilecek. Bütün sanatların birlikteliğiyle yeni ürünler çıkacak ortaya. Sinema, tiyatro, müzik, dans, bilişim, resim, heykel… Bütün sanatlar bir potada kaynaşacak… Sanatçılar yine hikayelerini anlatacaklar. Yeni anlatım yolları, biçimleri ortaya çıkacak. Ama tiyatro ve tiyatrolar da bin yıllardır yok olmadığı gibi, yine yeni koşullara ayak uydurarak yoluna devam edecek.

  • Ali Meriç’in çok bilinmeyen bir yönü daha var… Bir ‘Hayali’ olarak Hacivat ve Karagöz yapıp oyunlarını sergiliyorsunuz. Buna nasıl merak sardınız. Şu anda gölge oyunlarını devam ettiriyor musunuz?

Çocukluğumda, yazları çay bahçelerine gelirlerdi. O gürültünün, curcunanın içinde İbiş Kuklası ve Karagöz oynatırlardı. Çok sık olmazdı ama geldiklerinde kaçırmaz, izlerdim. Gençlik günlerinde (o günlerin genel gidişatı nedeniyle belki de) “geleneksel”e sırtımızı döndük. Rahmetli hocam Prof. Dr. Metin And’ın derslerinde birinci ağızdan geçmişini ve önemini öğrenince, “Geleneksel Tiyatro”ya ilgim arttı. Okuldayken bir Karagöz oyunu yazdım. Devlet Tiyatrolarında oynanmaya başladı. Devlet Tiyatrosu’na gireli üç yıl olmuştu, 1989 yılında Ankara’dan, Bursa Ahmet Vefik Paşa Devlet Tiyatrosu’na sürüldüm. Bursa’da Şinasi Çelikkol ağabeyin başkanlığında “Gölge Oyunu Karagöz Festivali” düzenleme çabasına girdik. Kapı kapı dolaşıp yardım dilendik. 1992 yılında, Karagöz ve Hacıvat’ın yapımında çalıştığı varsayılan Sultan Orhan Camii önünde, Karagöz Efsanesini oynayarak ilk festivali başlattık. O yıl UNIMA (Uluslararası Kukla ve Gölge Oyunları Birliği) Türkiye’nin düzenlediği kurslara katıldım. Karagöz oynatmaya başladım. Şimdilerde Karagöz oynattığı kanısına varan herkes isminin önüne “hayali” ünvanını kolayca ekliyor. Ama ben bir “Hayali” değilim. Çünkü aslına bağlı bir “hayali” olmak sahiden çok zor. Bursa’da o festival sürüyor ben de fırsat buldukça Karagöz çalışmalarını sürdürüyorum. En son “sokağa çıkma kısıtlaması günleri”nde, iki küçük oyunu youtube kanalına koyduk. 

Ali Meriç'in Youtube'de yayınladığı Karagöz oyunlarını aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz

Karagöz Korona Noktasında

https://www.youtube.com/watch?v=Qn-IO4xFfz0

Karagöz ve Hacivat Bayramda

https://www.youtube.com/watch?v=s0DJH2U8Knw

  • Biraz da pandemi döneminden uzaklaşacak olursak… Antalya’da yaşayan bir sanatçı olarak kentin sanata bakışını nasıl buluyorsunuz? Antalya’daki sanatsal etkinliklerin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Ya da ne gibi eksiklikleri bulunuyor?

Biz Antalya’da yaşayanlar her açıdan çok şanslıyız. Doğal ve tarihi zenginlikleri saymama gerek yok. Her gün iç içe yaşıyoruz. Sanatsal etkinlikler açısından da öyle. Devlet Tiyatromuz, Opera Balemiz, Senfoni Orkestramız, Belediye Tiyatromuz var. Devlet Tiyatromuzun ve Devlet Opera ve Balesi’nin her yıl düzenlediği festivallerde yerli yabancı birçok eseri izleme şansımız var. Altın Portakal Film Festivali, Uluslararası Piyano Festivali ve Gitar Festivali ile dünyadaki sanatsal çalışmaları da kaçırmadan izleyebiliyoruz. Çocuklar, gençler arasında sanatseverler çoğalıyor. Sanata olan ilgi artıyor, özel kurs veren mekanlar fazlalaşıyor. Akdeniz Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümünden mezun olan genç arkadaşlarımızın özverili çabalarıyla, şehrimizde nitelikli “özel tiyatrolar” kendini göstermeye başladı. Bu günlerde sıkıntıları var ama gelecekte sayıları artacak, şehrimize çok şeyler kazandıracaklar. Genel olarak baktığımızda bugün yapmamız gereken, eksiklikleri konuşmak yerine, olanlara sahip çıkmak ve kaybetmemek olmalı diyebilirim.

Ali Meriç’in Antalya Devlet Tiyatrosu’nda rol aldığı ‘Bimarhane’ adlı oyundan.
  • Bildiğiniz üzere Antalya Ticaret ve Sanayi Odası kente kazandırdığımız Antalya Kültür Sanat’ı gezme fırsatı buldunuz. Burası ile ilgili düşüncelerinizi de alabilir miyiz?

Az önce bu soruyu soracağınızı tahmin ederek Antalya Kültür Sanat’tan söz etmedim. Kültür Sanat Merkezi, Antalya için çok özel bir mekan. Şehrin tam ortasında, güzel kokusuyla herkesi kendisine çekecek nadide bir çiçek gibi. Sergileriyle, yapılan etkinlikleriyle, düzenlenen atölyelerle, yayınlarıyla hepimizin ilgisine cevap verebiliyor. Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Merkezi ne kadar değerli ve önemliyse, Antalya Kültür Sanat da o kadar değerli ve önemli. Yirmi beş yıldır Antalya’da yaşayan biri olarak, böyle bir mekanı düşünen, oluşturan, işleyişini planlayan ve uygulan, bu işte emeği olan herkese çok teşekkür ederim.

  • Son olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz…

Çok zor ve tarihi günlerden geçiyoruz. Yaşadıklarımızı hepimiz kendi penceremizden gördüğümüz kadarıyla yarın başkalarıyla paylaşacağız. Anlatmak ve başkalarını da merakla dinlemek isteyeceğiz. Avcı ve toplayıcı atalarımız mağara duvarlarına çizerek anlatmışlar hikayelerini. Biz de anlatacaklarımızı unutmamak için küçük birer defter edinsek. O defterlere bugün yaşananları unutmamak için notlar alsak… Yıllar sonra, o defterleri torunlarımız okusa… Sanatçılar okusa… Onlardan yola çıkarak oyunlar, filmler yapsalar… Öyküler, romanlar yazsalar… Hiçbir şey olmasa bile aileye bir hatıra kalsa… Olmayacak şey değil bence. Her şey gerçekten normale dönen kadar hepimizin bir şeyler yapması gerek. Sağlıkla ve sanat ortamlarında buluşmak üzere…

Ali Meriç kimdir?

Ali Meriç 3 Nisan 1959 tarihinde Manisa Alaşehir’de doğdu. 1977 yılında kısa bir süre çalıştığı “Yeni Ulus” gazetesinden ayrılarak Ankara Çocuk Tiyatrosu’nda (AÇT) tiyatroya başladı. 1980 yılında, İsveç Televizyonu için, iki çocuk oyunu yazdı ve oynadı. 1981 yılında, AÇT ile, Grips Theater’in Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivaline katıldı. 1982 yılında,Milliyet Gazetesi Ege eki için haftalık gülmece sayfası Gülen Ege’yi hazırladı. 1983’te Ankara Sanat Tiyatrosu’na (AST) girdi. 1984 yılından itibaren TRT için çocuk programları yazmaya başlayan sanatçı, aynı zamanda bu programlarda kendisi de oynadı. 1985 yılında, TRT için Bizim Yuvamız adlı diziyi, Ayşe Nil Şamlıoğlu ile birlikte yazdı. 1986 yılında TRT için, Tele Kabare programını yazdı. 1986 yılında Devlet Tiyatroları Ankara Çocuk ve Gençlik Tiyatrosunda oyuncu olarak görev aldı. Ankara Devlet Tiyatrosu ve Bursa Devlet Tiyatrosu’nda görev yaptı. Turgut Özakman’dan yazarlık dersleri aldı. Cumhuriyet, Milliyet, Gırgır, Tan (Makedonya), Dünya vb. gazete ve dergilerde gülmece yazıları ve öyküleri yayınlandı. Hayali Ali Meriç olarak da tanınan sanatçı, Geleneksel Türk Tiyatrosu ile ilgili çalışmaları çerçevesinde, 1991 yılında Flash TV için karagöz oyunları yazdı ve oynattı, 1993 yılında yapılan 1. Millî Bursa Karagöz Festivali komitesi sekreterliğini yaptı, Gölge oyunu ve Karagöz oyunları yazıp oynattı. Assitej (Uluslararası Çocuk Oyuncuları Birliği) , Unima (Uluslararası Kukla ve Gölge Oyuncuları Birliği) ve Tobav (Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı) üyesi olan Ali Meriç, halen 1995 yılında göreve başladığı Antalya Devlet Tiyatrosu’nda, oyuncu ve yönetmen olarak görevini sürdürmektedir. Ali Meriç evli ve iki çocuğu vardır.