“Cam tavan” sendromu veya metaforu, genel olarak görünmeyen bir üst sınırı ifade eder. Özetle, kurum, kuruluş ve işyerlerinde kadınların ve azınlıkların üst düzey pozisyonlara yükselmelerini engelleyen yapay bir engele atıfta bulunan bir metafordur.

Günümüzde genellikle cinsiyet algıları sebebiyle, iş hayatında kadınlar, erkeklere göre daha dezavantajlı durumdalar. Bu durum aynı performans, eğitim vb. özelliklere sahip kadın ve erkek arasındaki ücret eşitsizliğinden tutun da iş hayatında yükselme, yan hakların kullanımı gibi birçok alanda yapay bir engele sebep olmaktadır. Bu görünmez engel, kadınların iş hayatında ilerlemesinde, takıldıkları bir sınır olarak hayatımızda yer almaktadır.

Kadınlar, toplum tarafından kendilerine yüklenen rolleri nedeniyle hem iş hayatına girerken hem de iş hayatına girdikten sonra birçok zorlukla karşılaşmaktadır. Bu durum birçok verilerle de açık bir şekilde görülmektedir. Zira mevcut durumda, kadınlar toplam istihdamın %32’sini oluştururken erkekler yaklaşık %70’ini oluşturmaktadır. Bu durum kadınların hem kendilerine yüklenen görevleri nedeniyle iş hayatına giriş yapamadığını hem de yapmak istedikleri durumlarda da tercih edilmediğini göstermektedir. Kadınlar iş hayatına girebildikleri durumlarda da profesyonel hayatlarında yükselmeleri erkeklerinki kadar kolay olmamaktadır. Örneğin akademik kariyer göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’deki en üst kadro olan profesörlükte kadınların payı %32 iken akademik kariyerin başlangıç adımı olan araştırma görevliliği kadrosunun %51’ini kadınlar oluşturmaktadır. Buradan da görüldüğü üzere kadınlar akademik hayata girebilme konusunda erkeklerden daha iyi bir performans sergilerken üst kadrolara doğru gidildikçe kadınların aktifliği oldukça azalmaktadır. Özel sektör incelendiğinde de yönetici pozisyonunda, erkekler %80’den fazla bir paya sahipken kadınların oranı %20’yi bile bulamamaktadır. Siyasi hayatta da benzer bir durum görülmektedir. Seçmenlerin yarısından fazlasını kadınlar oluştururken kadın adaylar toplam adayların sadece %20’sini, seçimler sonucunda kazanan kadınlar ise toplamın sadece %17’sini oluşturmaktadır. Konu ile ilgili örnekler farklı sektörlerle çoğaltılabilir. Örneğin bir başka örnek olarak Türkiye’deki avukatların %44’ünü kadınlar oluştururken savcıların ise sadece %13’ünü kadınlar oluşturmaktadır. Tüm bu örnekler, kadınların her geçen yıl işgücüne daha fazla entegre olabilmeyi başardıklarını ancak dahil oldukları bu işgücünde potansiyelleri ölçüsünde ilerleyemedikleri göstermektedir. Bu durum, toplumsal normların kadınlardan yapmalarını bekledikleri iş dışındaki görevleri nedeniyle, işe yeterince vakit ayıramamaları ve işverenler tarafından durum böyle olmasa bile bu şekilde kabullenilmiş olması ile basitçe açıklanabilir.

Kadınların maruz kaldığı bu cam tavan, sadece kariyerlerinde yükselmeleri ile ilgili değildir. Ücret eşitsizliği konusunda da kadın ve erkek arasında farklılıklar yaşanmaktadır. Türkiye’de aynı işi yapan kadın ve erkekler arasında genel olarak %20’ye yakın bir fark gözlemlenmektedir. Bu fark en fazla 60 yaş ve üzeri gurupta %30 olarak gözlemlenirken 40-49 yaş grubunda %26’lık bir fark, 50-59 yaş grubunda %21’lik bir fark ve 30-39 yaş grubunda %9’luk bir fark gözlemlenmektedir. Kadın erkek arasındaki en az ücret farkı ise iş hayatına yeni giriş yılları olan 20-29 yaş grubunda gözlemlenmektedir.

Kadınlar bu cam tavanı kırabilmek için her geçen gün daha fazla çaba harcamakta ve kendilerinin de iş hayatında en az erkekler kadar yeri olduğunu göstermektedirler. Hem bir yerde ücretli çalışan hem de kendi girişimini kuran kadınların sayısı gün be gün yükselmektedir. Webrazzi’nin haberine göre, Startups.watch 2020 yılı verileri değerlendirildiğinde, son 10 yılda kurulan girişimlerin ortalama %16’sı kadın girişimciler tarafından hayata geçirilmiştir. 2020 yılında, kadın teknoloji girişimcileri açısından sevindirici olansa kadın girişimcilerin kurduğu girişimlerin aldıkları yatırım tutarının %632 oranında artarak 43 milyon dolara çıkması oldu. Böylece kadın girişimciler 2020 yılında girişimlerin sadece yüzde 14’ünü kurmuşken yatırımların toplam yüzde 31’ini almıştır.

Ancak kadınların iş hayatında kendilerini var edebilmeleri tek başına kendi inisiyatiflerinde olan bir durum değildir. İşverenler ve politika yapıcılar bu sorunun çözümlenmesinde diğer aktörlerdir. Cam tavanın kırılabilmesi için kanun yapıcıların konuyu ele alıp cinsiyet ayrımcılığına karşı yeni mevzuatlar, devlet politikaları geliştirmeleri gerekmektedir. Öte yandan bu görünmez engelin bir diğer aktörü olan işverenlerin de bu konuda proaktif atılımları önemli adımlar olacaktır.

Elbette bu durum sadece Türkiye’de yaşanan bir sorun değildir. Neredeyse dünyanın her yerinde bu eşitsizlik ile karşılaşılmaktadır. Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Cinsiyet Uçurumu 2020 raporunda, küresel cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının 100 yılı bulacağı öngörülmektedir. Bu konuda Norveç örnek alınması gereken bir ülke olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira Norveç, bir kadın başbakana da sahiptir. Danimarka ve İsveç de iş hayatında kadın ve erkek eşitliğinin görece sağlanabildiği diğer ülkelerdendir. Bu anlamda gelişme göstermiş olan ülkelerin politikaları, mevzuat ve kanunları incelenerek ülke içinde uygulanabilir bir şekilde adapte edilmesi önem arz etmektedir.

Seçil Gülbudak Dil

ATSO Müşaviri