ATSO Başkanı Ali Bahar, “ATSO olarak küsmeyeceğiz, kızmayacağız, gitmeyeceğiz. Şehrimiz için birlikte çalışma ve istişare kültüründen hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğiz, konuyu kişiselleştirmeyecek ve tüm heyecanımızla çalışmaya devam edeceğiz” dedi.

ATSO Mart Ayı meclis konuşmasında kent ve ülke gündemine dair değerlendirmelerde bulunan Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Ali Bahar, Antalya’nın daha katma değerli olması için her türlü çalışmayı kararlılıkla sürdüreceklerini dikkat çekip, şunları söyledi;

Değerli meclis üyelerimiz, kıymetli Antalyalılar…

Sizleri en güzel dileklerimle, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Deprem bölgesine dönük çalışmalarımız devam etmektedir, Bölgedeki oda ve borsalar ile irtibatımızı sürdürüyor, gereksinimlerin karşılanması için büyük bir gayret gösteriyoruz.

Kahramanmaraş merkezli depremin üzerinden 43 gün geçti, halen yıkılmış binaların enkazları kaldırılmaktadır, buna bağlı olarak can kaybı sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Geçen hafta meydana gelen sel felaketinde yine can kayıpları oldu, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

Halen 1,5 milyon insanımız çadırlarda yaşamaktadır. Bölgeden diğer şehirlere göç eden kişi sayısı 3,5 milyona yakındır. Bunun 1 milyon afetzede Türkiye genelinde kamu yurtlarında ve misafirhanelerinde, 7 bin kişi kadarı da otellerde konaklamaktadır. 2,5 milyon kişi de bölge dışında akraba yanında ya da ev kiralayarak yaşamaktadır. Önümüzdeki aylarda evleri hasarsız veya az hasarlı olan nüfusun bir kısmı geri dönse de evini ve işini kaybedenler maalesef dönemeyecektir.

Bölgede işyerlerinin yıkılması ve göç nedeniyle ticari hayatın eski düzeyine dönmesi uzun zaman alacak, dolayısıyla gerek bölgede gerekse göç alan illerde işsizlikte artış olacaktır. Deprem bölgesinde yer alan işletmelerde çalışan bireylerin geri dönüşüne yönelik projeler geliştirilmelidir.

Burada asıl yapılması gereken yeni jenerasyon ve terzi işi uygulamalardır. Deprem bölgesindeki yıkım, bir kalkınma hikayesine dönüştürülebilir. Bölgeye dönük bugüne kadar hiç uygulanmamış teşvikler hataya geçirilmelidir. İvedi bir biçimde 6. bölge ilan edilmeli, ticarete dönük vergi, kredi, çek ertelemesi gibi yardımların yanı sıra barınma sorunu çözüldükten sonra, işe dönüşü cazip hale getirecek çocuk, eğitim ve kira yardımları, kriter aranmaksızın işsizlik sigortasından faydalandırılmalı ve ilaveten işveren için işe başlangıç hibe ya da faizsiz uzun vadeli kredi planlaması yapılmalıdır.

Böylece deprem bölgesinde tüm sektörlerde oluşacak nitelikli işgücü kaybından doğacak zararların önüne geçilmiş olacaktır.  

Antalya pandemiden bu yana hem yurtiçi hem yurtdışından oldukça yoğun biçimde göç almaktadır. Yıllık konut satışları önceki yıllarda 60-65 bin iken geçen yıl 80 bine ulaştı. Satılan 80 bin konutun 22 bin adedi Türk vatandaşı olmayan kişilerce alınmıştır.

Şubat ayında deprem nedeniyle konut satışları ülke genelinde azalmış, Antalya’da ise %4,2 oranıyla halen pozitifte kalmıştır. Antalya’da Türk vatandaşı olmayanlara satışlar fark yaratsa da konut fiyatı artışı bütün şehirlerde yüksek kalmaya devam etmektedir.

Önlemler konusunda adımlar atılmış, atılmaya da devam edilmelidir. Esasen yabancı konut alımı yüzde 10’u geçen mahallelerde satış izni durdurulmuştur. İkamet iznindeki yüzde 25lik sınır yüzde 20’ye çekilmiştir. Yapılan bu düzenlemelere rağmen, gelinen noktada yerleşik toplum refahı ve yaşam konforu bozulacaksa, rahatsızlıkların giderilmesi için bu oranlar revize edilmelidir.

Deprem sonrasında en fazla göç alan ilin Mersin olduğunu, Antalya’ya gelenlerin 150 bini aştığını biliyoruz. Kuşkusuz bu göç dalgası, zaten var olan konut ve kira sorununu maalesef daha da artırmıştır. Kira fiyatlarındaki artışı konutlar ile sınırlandırmamalıyız. İşyeri kiralarında da %300, hatta %800’lere varan artışlar yapıldığına dair bilgiler almaktayız. Kira artışlarında bu astronomik rakamlar telaffuz edilmeye devam ederse iş yeri kapanmalarının ardı arkası kesilmeyecektir. Dolayısıyla kira artışlarından artık ticaret, tarım, sanayi, turizm sektöründeki herkes şikayetçidir.

Ancak burada vurgulanması gereken konu şudur; Konut fiyatları ve kira artışlarının birinci nedeni, yüksek enflasyona bağlı maliyet artışları, ikinci nedeni ise arzın talebi karşılayamamasıdır.

Depremle birlikte bu sorununun iyice arttığı açıktır. Dolayısıyla sadece deprem bölgesinde yeni konutlar yapmanın dışında tersine göçü sağlayacak ve ülke genelindeki konut sorununu çözecek büyük bir projeyi devreye almalıyız. 500 bin değil, 5 milyon konut üretecek ve bunu ülke ekonomisine katma değer katacak şekilde sonuçlandıracak yeni bir teknoloji, yeni bir model bulmalıyız.

Sevgili arkadaşlar,

İlgili Bakanlıklarımız ve Belediyelerimiz yapı yönetmeliklerinde değişiklikler yapılacağını açıklamışlardır. Sadece yeni inşaatlarda önlem almakla yetinemeyiz. Bütün binalarda, bütün tesislerde, bütün dere yataklarında risk analizleri yapılmalı ve önlem süreci başlatılmalıdır.

Konu sadece deprem master planını devreye alıyoruz gibi yıllardır söylenen fakat hayata geçmeyen afili bir cümle olmaktan artık çıkmalı ve hayata geçirilmelidir.

Birçok komitemizin gündeminde de depremle ilgili konular yer almıştır. Özellikle iki konuya değinmek istiyorum. DASK yani Doğal Afet Sigortasının önemini de artık anlamış olmalıyız. Deprem bölgesinde DASK oranının %30’larda kaldığını, bazı illerde daha düşük olduğunu görüyoruz. Oysa DASK’ın artık zorunlu tutulması, prim, teminat ve tazminatların gerçekçi olması, sigortalamanın afet hazırlık denetiminin de bir parçası olması gerekiyor. Bu yönde hızla yeni düzenlemeler uluslararası düzeydeki örnekleri incelenerek yapılmalıdır.

Başta belediyemiz olmak üzere şehirdeki STK’lar, kamu ve özel sektör kuruluşları ile birlikte elbirliği ile yoğun bir çalışma yaparak şehrimizi “Akıllı Şehir”  yapısına ulaştırmalıyız. Bu kapsamda, şehrin sadece bugünü değil, kısa, orta ve uzun vadeli olacak şekilde ticaret, sanayi, sağlık ve turizm gibi yönleri ile tüm kamu kurum ve kuruluşlarının gerçekleştirdiği iş ve işlemlerini bütünleşmiş bir biçimde kapsayacak gerçekçi bir planlama yapılmalıdır. Bu planlama eyleme geçirilirken dijital platformlara taşınmalıdır.  Şehirde yaşayan tüm vatandaşlar bu uygulamalar üzerinden gerçek veriye anlık olarak ulaşabilmelidir. Yaşadığımız deprem bize göstermiştir ki gerçek, anlık ve bütünsel bir yapıdaki veriler, artık daha da önem kazanmıştır. Bu kapsamda afet yazılımları çok büyük bir öneme sahiptir. Günümüzde afet öncesi uyarı, afet durumunda önlem, müdahale ve yardımlar gibi her aşamada aplikasyonların hayat kurtarıcı olması mümkündür. Bilişim sektörümüz de dile getirmiştir, örneğin binaların durumunun tespitinde mobil tabanlı cihazlarda çalışan uygulamalar kullanılabilir, yardım koordinasyonunda bu uygulamalar kullanılabilir. Artık bu devirde bütün kurumlar bu imkânları en iyi şekilde değerlendirme noktasında olmalıdır.

Değerli arkadaşlar; 

Artık hep birlikte süreci geriden takip eden, peşinden koşan değil, fark yaratan, sürecin önüne geçecek bir akılla çalışmalıyız. Öyle ki, 2030 yılında, çok değil 7 yıl sonra, yapay zeka ekonomisinin 16 trilyon dolar olacağı ve bu ekonomik düzenin yaklaşık 1 milyon yeni iş kolu yaratacağı bir sistem oluşacaktır. Biz bu süreçte gereken adımları atıp, teknolojiyi, bilişimi, yapay zekayı ve teknolojik dönüşümü yakalamak zorundayız.

Üniversite öğrencilerine, teknik lise öğrencilerine çalışarak okuma fırsatı sunacak, üniversitelerimizi üretim sürecine entegre edecek sanayi ve bilim kentleri, tarım ve bilim kentleri, teknoloji üslerini inşa ettiğimizde bugünkünden çok daha ileri noktalara gidebiliriz. Bu kentleri ve üretim tesislerini büyük demir ve beton inşaatlar yerine doğayla uyumlu prefabrik yapılarla donatabiliriz. Öğrenciler okuma dönemlerinde bu tür yapılarda rahatlıkla yaşayabilirler. Bu projeleri uzun vadeli yeşil finansman kaynaklarıyla, dış finansman desteğiyle hayata geçirebiliriz. Bunu yaptığımız takdirde sanayimiz daha düşük maliyetle üretim imkanı bulabilir. Üniversite öğretimi ve bilimsel araştırmalar daha verimli hale gelebilir. Göç baskısını azalttığımızda şehirlerimiz daha yaşanır şehirler haline gelecektir.

Bu konuda ben gerek deprem bölgesinde gerekse nüfusu az olan illerimizde yeni bir OSB modeli geliştirmekten yanayız. Artık OSB’ler içerisinde teknik üniversite, meslek lisesi olan, çevresinde yaşam alanları konutlar olan yeni endüstri üretim bölgeleri ya da merkezleri kurabiliriz. Biz konut ve yaşam alanını, eğitim ve bilim alanını, sosyal yaşam ve ticaret alanını, kültür ve sanat alanını entegre edecek üretim bölgeleri kurarsak birkaç sorunu birden çözmüş olacağız.

Ayrıca, komitelerimizle birlikte ele aldığımız toplu işyerleri, ihtisas sanayi ve ticaret merkezlerinin de bu çerçevede düşünülmesinde yarar bulunmaktadır. Toplu işyerleri yapılması konusundaki baskımızı günden güne artıracağız. Bu konu 20 yıldır konuşuluyor. Artık konuşulan değil, gerçekleştirilmiş hale getirmek için hep birlikte çaba göstereceğiz, göstermeliyiz. Geçen hafta kentsel dönüşüm projeleri finansman paketi açıklanmış, kentsel dönüşüm kredilerinde faiz indirim desteği 8 puana çıkarılmıştır. Toplu işyeri, ihtisas ticaret merkezleri yapımı da bu kapsama girmeli ve sağlıklı kentsel dönüşümü hızlandırıcı bir çözüm olarak düşünülmelidir.

Sevgili arkadaşlarım,

Ekonomide sıkıntılar olduğunu biliyoruz. EYT ve vergi yapılandırması kamuya 300-400 milyarlık bir yük getirebilir. Cari açığımız da zaten yüksektir.  Ocak ayı cari açığımız 9 milyar 800 milyon doları bulmuştur, yıllık cari açık hedefine 2 ayda geleceğimiz görülmektedir.   

Bugün Türkiye ekonomisinde bir numaralı konusu nedir diye sorsak enflasyon, yoksulluk, girdi maliyetleri, kira, deprem maliyetleri gibi birçok şey söylenebilir, ama en acil konu döviz açığıdır.  Cari açık karşısında döviz rezervimiz yetersizdir.  Bankalar mevduata %28 faiz verirken kredi faizinin %13’de kalması bankalar açısından risk yarattığı gibi, mevcut döviz rezerviyle de sürdürülebilir değildir.

Bankalar bu sebepten dolayı kredi musluklarını tamamen kapatmıştır. Sektörlerimiz finansmana ulaşamamaktadır. Özel bankalar işletmeciye verdiği kredi miktarı kadar parayı hesabında tutma refleksinde bulunmaktadır. Çünkü banka kendini ancak böyle koruyabilmektedir. İlaveten verdiği kredi kadar hazine bonosu alma şartı da bankaları zor duruma sokmaktadır ki bu da işletmelerin krediye ulaşmasında çok büyük bir engel oluşturmaktadır.

KGF kredilerini kullanma konusundaki şartlar ise alabildiğine zorlaştırılmıştır. Ve özellikle KOBİ tanımı konusunda büyük bir hata olduğunu düşünüyoruz. Buradaki tanım yeniden incelenmeli, enflasyon ile büyüyen ciro gerçeğine dikkat edilmelidir. Ve bu çok kısa bir zaman içerisinde yapılmaldır.

Değerli arkadaşlar,

Biliyorsunuz Mart ayında bizi meşgul eden bir konu domates ihracatına getirilen kısıtlama oldu. Gıda enflasyonunu önlemek gerekçesiyle bir günde bir tebliğle ihracata kısıtlama uygulaması geldi. Oysa ülkemizde 13 milyon ton domates üretiminin 500 bin ton kadarını ihraç ediyoruz. Aylık ihracatımız 50 bin ton civardır ve bunun enflasyona doğrudan etkisi yoktur. Ve ilaveten biliyoruz ki deprem bölgesi tarımda ve hayvancılıkta önemli bir paya sahiptir, bölgede üretimin düşmesi ister istemez bazı ürünlerde fiyatları etkileyecektir. Şubat ayında üretim ve satış zinciri Türkiye genelinde aksamıştır ve geçici fiyat artışları da olmuştur, ama gıda enflasyonunun asıl kaynağı maliyet artışlarıdır. Örneğin et fiyatlarındaki artış geçen yıldan başlayan sıkıntıların sonucudur. Kuraklık ciddi bir şekilde tarım üretimini etkilemektedir.

Bu duruma rağmen domateste ihracat kısıtlaması kararını anlayamadık ve Oda olarak, ayrıca Antalya Tarım Konseyi paydaşlarımızla birlikte hemen müdahale ettik. Konuyu izah ettik ve karardan geri dönüldü. Bürokrasinin bu tür kararları paydaşlarla, bizlerle istişare ederek alması gerekiyor. Bu tür ani kararlar doğru değildir, çünkü üretici ve ihracatçı bir siparişi yerine getiremediğinde bunun zararı dışında, pazarı kaybetmek riskiyle karşı karşıya kalabilmektedir. Her zaman dile getirdiğimiz lobi faaliyetleri sonucunda yasak kaldırılmış oldu. Konunun çözüme kavuşmasında TOBB Başkanımız Rifat Hisarcıklıoğlu’nun çok büyük emeği ve katkısı bulunmaktadır. Kendisinin bu gibi durumlardaki kriz yönetimine bir kez daha tanıklık etmiş olduk. Kendisine bir kez daha teşekkürlerimizi buradan iletiyoruz. İhracatçı zaten dünya pazarlarındaki daralma, maliyet artışı, kurun yatay seyri nedeniyle zorlanmaktadır. Meyve ve sebzede laboratuvar analiz maliyetleri gibi ilave sorunlar da bulunmaktadır, ihracat kısıtlamaları yerine bu sorunların çözümü için de çaba harcanmalıdır.

Geçtiğimiz hafta Ticaret Bakanlığından gelen 50 kişilik bir heyeti Odamızda ağırladık. Geçen aylarda özellikle Hal esnafımızın dile getirdiği Rüsum sorunu başta olmak üzere  daha bir çok konuyu ziyaretleri esnasında heyet yetkililerine ilettik. Hatta iletmekle de yetinmedik, kapsamlı bir raporun sunumu yapıp kendilerinden talep ettiğimiz konular ile ilgili çalışmaların başlayacağına dair müjde aldık. Bu kürsüden her zaman söylediğim bir şey vardı. Biz Antalya’nın en büyük lobi kuruluşuyuz. Biz sorunu dile getirdik, bizden bu kadar demeyeceğiz, sonuna kadar takipçisi olacağız demiştik, bunu da yerine getiriyoruz.

Güncel olarak uğraştığımız bir konu EYT konusudur. Kanunun çıkmasıyla birlikte yüzbinlerce çalışan emekli olmaya, emeklilik haklarını almaya başladı. İşletmelerimiz üzerindeki tazminat yükünün artacağı hususunda uyarılarımızı yapmış, KGF kredi destek paketinin 25 milyar lirada kalmasının yeterli olmayacağını söylemiştik. Bu destek 50 milyar liraya yükseltildi ve faiz oranları da %10-11 düzeyinde belirlendi. Bu kredinin başladığı söylense de uygulaması koşullarında net olmayan hususlar bulunuyor, bu süreçle ilgili bir sıkıntı varsa burada paylaşmanızı rica ediyorum.

Her zaman dile getirdiğimiz gibi; üyelerimiz arasındaki ilişkinin gelişmesi, sinerjinin artması, hem üyelerimizin ticari faaliyetleri, hem kent ekonomisi için son derece olumlu bir adım olacaktır. Bu kapsamda Mayıs ayında inşaat sektörümüz ile inşaat sektörüne girdi temin eden diğer tüm sektörlerimizin de yer alacağı, ciddi anlamda ses getirecek ve network yaratacak bir B2B etkinliği gerçekleştirmek istiyoruz. Mart ayında odamız öncülüğünde yapılan benzer bir B2B etkinliğine 400’ü fiziksel, 800’ü online olmak üzere 1200 kişi katılmış, gerek fiziksel gerekse çevrim içi yapılan eşleşme seansları ile dünyanın dört bir yanından katılımcılarla 8500’ün üzerinde katma değerli, iş birliği odaklı görüşme yapılması sağlanmıştır. Bu etkinliği, önümüzdeki aylarda tüm sektörler için yapmayı planlıyoruz, biraz önce de belirttiğim üzere ilkini inşaat sektörü ile başlatacağız. Bu vesile ile buradan da hem inşaat faaliyetleri komitesindeki üyelerimize hem de diğer ilişkili komite üyelerimize çağrımızı yapmış olduk.

Değerli meclis üyelerimiz 

Göreve geldiğimiz ilk günden itibaren ekip olarak yurtdışı girişimlere ağırlık vereceğimizi söylemiştik. Bu çerçevede hedef pazarlardaki şehirler ve ticaret ve sanayi odalarıyla ilişkilerimizi güçlendirmeye çalışıyoruz. ATSO yönetimi olarak hedefimiz; tüm komitelerimizin faaliyet alanlarını kapsayacak biçimde farklı ülke ve şehirlerdeki ticaret odaları ile işbirlikleri yaparak odamızın binasını uluslararası bir ticaret merkezine dönüştürmektir. Bu kapsamda odamızın 29 yurt dışı ticaret odası ile iş birliği protokolleri bulunmaktadır. Bunları raflardan indirecek ve üyelerimizin ticaret faaliyetlerini geliştirmek için hizmetlerine sunacağız. 

Geçtiğimiz hafta Yönetim Kurulumuz ile birlikte 600 yıllık bir dostluk ilişkimizin olduğu Polonya’ya yönelik bir ziyaret gerçekleştirdik. Geçen yıl 765 bin Polonyalı turisti ağırlayan bir şehri temsilen, sektörel ve ikili iş ilişkilerinin görüşüldüğü ve her anı dolu dolu geçen bir ziyaret düzenledik. Bu ziyaretimizde Varşova Ticaret Odası ile bir işbirliği protokolü imzaladık. Ayrıca Polonya Ticaret Odası, Polonya Turizm Odası, Varşova Expo Fuar Merkezi, Varşova Büyükelçiliğimiz ve Ticaret Müşavirlerimiz ile de çok önemli görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerde üyelerimizin ticaret potansiyellerinin ve ihracatımızın artırılması adına, Antalya ile Polonya arasında bir ticaret köprüsü kurulması ve ikili heyet organizasyonları gerçekleştirilmesi adına çok önemli adımlar attık ve gelecekte yapılacak projeler için sözler aldık. Hiç zaman kaybetmeden bu yıl içerisinde Polonya ve Antalya arasında firmalarımızın yer alacağı ikili ticaret görüşmeleri, B2B görüşmeleri başlayacaktır.

Varşova temaslarımız esnasında sadece ATSO değil, Antalya OSB ve hatta Antalya Serbest Bölgemiz ile ilgili de geri bildirimler aldık. Serbest Bölge demişken, geçen günlerde vuku bulan, şehrimiz ve kent ekonomisi adına büyük kayıplara neden olabilecek üzücü bir gelişme hakkında bilgi vermek istiyorum. ATSO, 1986 yılında kurulan ASBAŞ’ın her döneminde Yönetim Kurulunda bulunup iş dünyasını temsil etmiştir. Fakat Şubat ayı sonunda yapılan son genel kurulda ATSO, ASBAŞ yönetim kuruluna maalesef alınmamıştır. Bu durumu akıl ve izan ile açıklamak mümkün değildir. Kurumlar arasındaki iletişimi biz bu kadar emek verip yükseltmeye çalışırken, ATSO gibi siz değerli meclis üyelerimizi ve diğer tüm üyelerimizi temsil eden bu güçlü kuruluşun ASBAŞ yönetiminin dışında bırakılmasını şehrimizin dikkatine sunuyorum.

Şu anda ASBAŞ fiziki büyümesini gerçekleştirmekte zorlanan ve daha birçok soruna çözüm arayan değerli bir kuruluşumuzdur. Mevcut sorunlara çözüm getirip, kent ekonomisine sağlayacağımız katkılardan mahrum bırakıldığımız için son derece üzgünüz. Sorumlu olanlar bunun hesabını şehre nasıl verecek bizler de merakla bekliyoruz.

Tüm üzüntümüze rağmen biz ATSO olarak küsmeyeceğiz, kızmayacağız, gitmeyeceğiz. Şehrimiz için birlikte çalışma ve istişare kültüründen hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğiz, konuyu kişiselleştirmeyecek ve tüm heyecanımızla çalışmaya devam edeceğiz.

Bu duygularla, yönetim kurulum adına siz değerli meclis üyelerimizi ve Antalya halkını sevgiyle selamlıyor, saygılarımı sunuyorum.